Sıradağlar gibi yan yana, omuz omuza, yürek yüreğe vermiş insanların umutlarına kahır çığları düştü sonunda. "Acaba yaşıyorlar mı, ümit var mı?" düşünceleri buz kesti. Taşlaştı, kezzaplaştı. Felaketin acı bilançosu resmen açıklandığında hem burada olmanızı isterdim, hem de dünyada kimsenin böyle bir kedere tanık olmasını istemezdim. Yaman bir çelişki değil mi? Evet ama burada son 47 saatte yaşananlar da böylesine yaman ve yakıcı. Enkaz bulundu haberi bir bomba gibi patladı dün öğleden sonra. Ardından amansız bir yarış başladı karlı, çamurlu yollarda. Bakan, Vali, Emniyet Genel Müdürü ve komutanlar da resmi araçlarla konvoyun önünde, enkazın olduğu dağ yoluna ilerliyordu. Bir süre sonra Bakan aracını durdurttu ve korumalarına bağırdı: "Bu ne ciddiyetsizlik. Kapatın yolu. Sadece görevliler geçecek." Aslında doğrusu buydu. Keçi yolu patika benzeri dar yollarda, bunca araç müthiş bir tıkanıklık yaratıyordu. Jandarma komandoları yolu kesti ve gençlerin haykırışı yeniden başladı: "Gitmeliyiz, başkana ulaşmalıyız." Ama emir büyüktü ve geçiş imkânsızdı. Bunun üzerine yüzlerce genç beyaz bir denizde yüzer gibi karları yararak ilerliyorlardı. Nereye gittikleri, ne yapacakları konusunda muhtemelen kendilerinin de bir fikri yoktu ama günlerin birikimi böyle bir duygu patlaması yaratmıştı. Sonra anlaşıldı ki, dört çeker araçlar dahi enkazın olduğu yere çıkamaz. Dönüş başladı. Bu arada tüm kazazedelerin öldüğüne ilişkin resmi açıklama da kulaktan kulağa yayıldı. O andan itibaren bir gözyaşı seli, ağıt yakma, yakınma, hıçkırma yağmuru başladı. Başkan ve arkadaşları ölmüş, karşı dağlardan yüreklere acılardan müteşekkil bir koca çığ düşmüştü...
Yayın tarihi: 28 Mart 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/03/28//haber,CD5C68ADAAC74CC7B9591F7BDF064A81.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.