kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
15 Şubat 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Film Sabra ve Şatilla katliamlarını Musevi soykırımı trajedisiyle kıyaslıyor.

Bazı istenmeyen anılar

YEŞİM TABAK
13.02.2009
'Havalı, rock'n roll bir etkinlik olarak savaş'ı, herhalde en çok Amerikan filmlerinde gördük. Müfreze, Kıyamet gibi savaş klasikleri, hem manyak hem filozof komutanlarıyla birlikte vahşi çekik gözlülerin birbirini yediği uzak diyarlarda türlü çılgınlıklara imza atan, gittikleri yerde tanrıyı oynayan Amerikan askerleri ve 'dehşetin güzelliği'ni vurgulayan manzaralar demek. Irak'ta esirlere işkence yapan Amerikan askerlerinin basına sızan görüntülerinin sakilliğinden ve 'uncool'luğundan, hayli farklı olarak. Sadece hayli değil, 'haliyle farklı' demek daha doğru tabii. Ne de olsa, 'sinemayı sevme sebeplerimiz top list'te yer alan 'hayatı estetize ediş' söz konusu. Yine de konunun içine politika, ya da gerçekten yaşanmış savaşlar girdiğine göre, savaş filmlerinin çoğu kez tehlikeli birer imaj kampanyası oldukları da malum. Lafın, cepheye giden adamın kafayı yeme hakkına ya da bayat biçimde savaşın anlamsızlığına getirilmesi, durumu kurtarmıyor.

KİŞİSEL HESAPLAŞMA
İsrail'in 1982'deki Lübnan işgali sırasında Sabra ve Şatilla'daki Filistinli mülteci kamplarında yaşanan katliamı 'hatırlamaya çalışan' animasyon-belgesel Beşir'le Vals, yer yer Hollywood yapımı Vietnam filmlerindeki eleştiri kılıklı güzelleme hissine yaklaşmıyor değil. (Dönemin popüler parçaları çalarken, asklerler yıkık sokaklarda yıldız edasıyla dolanırlar...) Neyse ki İsrailli yönetmen Ari Folman, o yolun cazibesine fazlaca kaptırmadan, filmini bir katliama dair kişisel bir hesaplaşma olarak tasarlamış. Objektif bakış açısı iddiası ya da her iki tarafın da bakış açısını anlatmaya kalkışmak, filmi ucuz bir sahtekârlığa sürükleyebilirdi. Lübnanlı Hıristiyan Falanjistler'in İsrail ordusu desteğiyle gerçekleştirdikleri sivil halk katliamı sırasında bizzat orada bulunan ve o zaman 19 yaşında bir asker olan Folman, onun yerine kendisinin ve 'silah arkadaşları'nın katliamın neresinde durduklarını hatırlamaya -hafızasından silmiş çünkü- ve yaşananlardaki sorumluluğunu anlamaya çabalıyor. Beşir'le Vals, 'savaş anlamsızdır' gibi basit bir sloganla ortaya çıkmıyor; Folman'ın filmi, ille de tetiği çekenlerden biri olmaya gerek duymaksızın, vahşetin vicdani yükünü paylaşmakla ilgili. Üstelik Sabra ve Şatilla katliamlarını, ahlaken Yahudi soykırımıyla karşılaştırmaktan da geri durmuyor. Filmin buna rağmen İsrail'de ters karşılanmayıp Ramallah'ta yeterince eleştirel bulunmamasının sebebi, hikâyenin tamamen İsrailli askerlerin insani yönleri üzerinden anlatılması.

GEÇMİŞİ UNUTMAMAK

Steven Spielberg, Münih'te Filistinlilerce uygulanan şiddeti gerçek belge-görüntülerle yansıtıp Mossad'ın eylemlerini casus filmi estetiğiyle parlatmıştı. Adam Sandler'ın New York'taki Filistinli ve İsraillilerin çekişmeleri üzerine kurulu komedisi Zohan'a Bulaşma, barış mesajlarının yanına, Filistinlinin olsa olsa 'bir avuç keçi' kaybettiği esprisini katmıştı. Sonuçta her iki film de, kuru kuruya, 'bunları geçelim artık' demeye getiriyordu. Folman ise tam tersine geçmişi unutmamaktan, bilakis daha iyi hatırlayıp daha sahici bir şekilde değerlendirmeye çalışmaktan bahsediyor.