İddaa'yı yeri geldiğinde eleştirdim. Ama Türk futbolunda ne kadar önemli bir boşluğu doldurduklarını da hep söyledim. Bunu bir kez daha gösterdiler. TFF ile imzaladıkları
"Futbolun etik değerlerini koruma" sözleşmesi gereğince 2008 sonunda
şüpheli bahis oynanan üç maçı federasyona bildirdiler.
Top artık TFF'de. Onlar bir aydır kulaklarının üstüne yatıyor. Ya Kulüpler Birliği ne yapıyor?
"Futbolun marka değerinin korunması" gibi cafcaflı bir sloganın arkasına saklanarak 'sansürcü' zihniyeti futbola sokmaya çalışıyor. Yayınlanacak görüntüleri belirleme çabasında RTÜK'ün desteğini arkalarına almış TV'leri sıkıştırıyorlar.
Amaçları gerçekten 'futbolun marka değerini korumak' olsa önce futbol için en aşağılık şüphe olan şike anlamındaki bu lekeyi temizlerler. Ama inanın farkında bile değiller.
Farkında olsalar, aylardır süren "İddaa'da büyüklerin maçları dışındakilere bahis garabeti" için bir şey yaparlardı. Ne mi bu garabet? İşte son hafta:
Türkiye Süper Ligi'ndeki 9 maçın 6'sında 'ilk yarı-ikinci yarı' ve 'altüst' bahisleri yok. Ama bundan gocunup 'marka değerini koruma' adına önce bunu çözmeye çabalayan da yok. Türkiye'nin en üst düzey ligi,
Türkiye'nin bahis programında, yabancıların İntertoto'daki Doğu Avrupa takımlarının kendi aralarında yaptıkları maçlara uyguladığı muameleyi görüyor.
"Marka değerini koruyoruz" diyen başkanların umurunda değil. Onlar hala görüntü kavgasında. Bu konuda İddaa, sınıfı takdirle geçti. Kulüpler Birliği, kulüp başkanları ve TFF ise sınıfta kaldı.