Yakup 2, Asmalımescit'te hizmet veriyor.
Cumadan pazara geceli gündüzlü
Oyuncu Şenay Gürler, rakı-balık ikilisini hiçbir şeye değişmeyenlerden. Bu nedenle hafta sonu planında Asmalımescit'ten Anadolu Feneri'ne kadar farklı güzergâhları öneriyor..
Cuma gecesi, haftanın en güzel gecesi benim için. Belki de en rahatı. Hiç değişmeyen cuma programım Asmalımescit'te Yakup 2'de başlıyor.
Akşam 8.00 gibi. Önce Tekirdağ Rakısı ve mezeler geliyor. Aceleye gerek yok. Rakının tadına varılıyor; arkasından sıcaklar. Muhabbetle beraber bardaklar boşalıyor, en son acı kahve tadılıyor Yakup'ta. Gece yarısından sonra istikamet ev.
Belki arkadaşlarla toparlanıp son içkileri evde bünyeye alıp, arkasından derin bir uyku...
Cumartesi sabahı eski İstanbul ile uyanıyorum.
Boğaz manzarasından daha cazip geliyor bana, eski İstanbul silüeti. Bol maydonozlu kahvaltı ve çokça çay içip, değişik gazeteler alıyorum. En ince ayrıntısına kadar onları okumak için gösterdiğim konsantrasyona ben bile şaşırıyorum. Ardından bulmacaları çözüyorum. Sonra sokağa atıyorum kendimi, Kuledibi'ne doğru... Çay bahçesi var orada; adını bilmediğim ama manzarasını sevdiğim. Ve karşımda muhteşem kule. Evet, kulenin taşlarına bakmak çok hoşuma gidiyor. Tünel'e çıkıyorum biraz daha yürüyüş yapıp eve dönmeliyim ve akşam saat 7.00'de Dot'ta izleyeceğim oyuna kadar biraz kitap okumalıyım. Dot'un bu yılki projesi Vur/Yağmala/Yeniden, 16 oyundan oluşuyor ve her ay değişiyor. O yüzden kaçırmamak lazım. Çok yetenekli gençler, iyi projeleri hayata geçiriyorlar. İzlemek, dinlemek, alkışlamak lazım...
Eğer oyuna gidilmeyecekse akşamüstü bir yerlerde bir şeyler içmek güzel olur. Bir arkadaşın evinde, olmazsa bir kafede, belki akşamüstü rakısı iyi gelebilir... Akşam yine Asmalımescit'te, Ece'ye gidiyoruz. Mekânın dekorasyonu güzel, anne köftesi çok lezzetli. Burada Ece ile ayaküstü laflıyoruz. Eş, dostla dertleşiyoruz.
Özlemler, yapılmak istenen tiyatro projeleri konuşuluyor, hayatlarımızı açıyoruz paylaşıyoruz birbirimizle, rakılar içiliyor. Eve girilip, çıkılıyor. Zet Efendi'yi gezdirmek lazım. Küser yoksa. Televizyon açılıyor; hızlı hızlı 'zapping' yapılıyor. Çok sıkıcı bir şey değil mi televizyon? Genelde sıkıcı evet...
Ve pazar... Dışarıda kahvaltı mı yapsak? Aman kim çıkacak şimdi. Zet Efendi'yi çıkarayım, gezsin. Gazete alınsın. Hızlıca göz gezdirilsin yine. Kahvaltı da evde yapılsın Beyazıt'a karşı. Televizyon karşısında biraz uyuklamak da güzel fikir. CSI şahane bir dizidir. Grissom, Catherine nasıl çözecekler cinayetleri bakalım... Telefonum nerede? İlk 'alo'. İkinci 'alo'; 'Eee tamam, o zaman bir saate buluşuruz'lar. Otomobilde ikinci köprü yolundayız. Herkes ayrı telden çalıyor. Gülmeler, kahkahalar... Yine trafik var köprüde. Şurada yol yapım çalışması var ondandır. Yok ya, pazar ya ondan insanlar kendini sokağa atmışlardır. Kaza da olabilir belki. KGS, ruhsatın içinde mi? Kaptan'ı arayalım...
"Alo Murat, naber Şenay ben. Ne balık var? Hımm. Evet.
Başka. Tamam o zaman geliyoruz; biz dört kişiyiz, yok beş beş. Izgara lüfer yiyelim bügün. Evet köprüden çıktık şimdi atın siz."
YILLARDIR AYNI SALAŞ BALIKÇI
Yol biraz uzun. Anadolu Feneri'nin dibinde Kaptan'ın Yeri var. İstikamet orası. Köprüden sonra ilk çıkıştan, Kavacık tabelasından çıkıyoruz. Fener'e doğru 20-25 dakika daha gidiyoruz. Sapaklar, yokuşlar derken, ve Fener'in dibine geliyoruz. Otomobili park edelim. Kaptan tabii kapıda karşılıyor bizi. Yukarıda, evde misafiri var. "Siz otorun ben geliyorum," diyor. Artık sipariş devri geçti, hemen salata geliyor, balık hazır. Muhteşem manzaraya takılıp kalıyoruz.
Mekân, yılın her mevsiminde farklı, gün içersinde ışığı, görüntüsü devamlı değişen ve her seferinde beni benden alan bir koy manzarasına sahip. Buraya yıllardır gelirim; hiç değişmedi. Aynı salaş yer, ekoseli masa örtüleri, henüz sabah yakalanmış taze balık... Aaa bir de Kaptan bize helva yapsın. Çay var mı? Çaylar da içildi ama bir kahve içmeden gitmek olmaz. Ama geç de kalmamalı. Akşam 21.45 seansında iyi bir film izlenebilir. Hemen gazetelere bakılıyor. Yönetmeni kim, kimler oynuyor? Eğer değecek bir film yoksa evde ayakları uzatıp DVD'de art arda Bunuel filmleri izlenebilir. Ya da yeni çıkan birkaç filmlik yönetmen sineması filmlerine bakılabilir. En son Ingmar Bergman serisini almıştım. O da olabilir. Beğenilen yönetmenlerin filmlerini art arda izlemek, pazar günleri için çok iyi bir düşünce. Bu arada yatmadan önce okunacak ve çalışılacak senaryo gelmiş olabilir.
Haftanın son gününde çok geç olmadan da yatağa yatılacak ve uyumadan önce önümüzdeki hafta için yapılması gerekenler bir kez daha gözden geçirilecek...
Hayattaki özlemler ve istekler üzerine biraz daha düşünüp, hayaller kurulacak...
Yayın tarihi: 16 Ocak 2009, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/16/cm/haber,96DB25A49C0C49CEA25E7890859A194F.html
Tüm hakları saklıdır.