Bir anne, onca yıl sonra isyanını bağırıyordu ülkeye.
"İsyan" dedik ama oğlunu kaybetmiş her ananın acısıyla haykırıyorsa da,
"oğlunun canlarını aldıklarının anaları" huzurunda da itirafta bulunuyordu.
"Devlet tüm faili meçhul cinayetleri oğluma ve arkadaşlarına işletti.Dönemin Başbakanı, İçişleri Bakanı ve Veli Küçük'ün emirlerine riayet ettiler.Oğlum, 'Devlet ne görev verdiyse yapmak zorundayız' diyordu.
Oğlum ve arkadaşları kumarhaneci Topal dışında 93 kişinin ölümünden sorumlu.Sonunda oğlumu da onların öldürdüğünden eminim.Abdullah Çatlı da oğluma cinayet işletmişti.Bu cinayetlerden sadece Veli Küçük sorumlu tutulmayıp dönemin Başbakanı Çiller ile İçişleri Bakanı Ağar da yargılanmalı. Özel Harekâtçı İbrahim Şahin de cinayetlerle ilgili sorgulanmalı, yargılanmalı." Temiz toplum Dünkü aramalarda ele geçilip patlatılan su borusundan hemen önce, hakiki cephane deposu bulunmuş
Şahin, yine hafıza kaybına uğramazsa, oğlu vurup vurup vurulmuş annenin talebi de ortada:
93 cinayeti sorun ona! O yüzden, mesela, tüm üzüntüsü, sıkıntısı, tepkisi, endişesine rağmen,
Sabih Kanadoğlu da, bir zaman
"görevli Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı" olarak tespitini şimdi de
"Onursal Başsavcı" olarak tekrarlayabilmeli.
2001 sonunda, Yargıtay Ceza Dairesi, İstanbul DGM'nin
Şahin için de verdiği mahkûmiyet kararını eksik soruşturma yüzünden bozmuştu.
(Tam bilemiyorum: Bozma yüzünden
Şahin hiç mi ceza almayacaktı, dava mı düşecekti yoksa yeniden yargılanıp
"tam soruşturma"mı olacaktı, bilmiyorum)
Kanadoğlu' nun o bozma kararına şöyle itiraz ettiği yazıldı:
"Susurluk davası, Türkiye'nin Temiz Toplum özleminin simgesidir. Türk halkı, umut ve sabırla, yargı organından olayın aydınlatılmasını, varsa suçun tespitini ve suçluların bir an önce cezalandırılmasını beklemektedir." ( "Temiz"Toplum"un, 1993'te Milliyet genel yayın yönetmeni iken adını koyup başlattığım ve iktidarı, eski iktidarları, muhalefeti, iş dünyası, medyası, ordusu, bürokrasisi ile kimseye muafiyet tanımayan, çok yönlü, çok somut haberli, iktidarı sallamış, lafta da olsa parti programlarına alınmış, mitinglerde slogan olmuş,
"damgalı, tescilli", çok ısrarlı, inatçı, dirençli, uzun bir gazetecilik süreci olduğunu, kampanyaya dönüşüp o sıra milyonluk tirajlı gazetede hakikaten on binlerce okur katılımına yol açtığını belirtip
"telif hakkı" mı alayım!)
Bir an önce Kanadoğlu 'nun itirazını Yargıtay Genel Kurulu'nun haklı bulduğu, Ceza Dairesi'nin mahkûmiyeti onayladığı dün çok yerde,
"Şahin ile Kanadoğlu aynı örgütte (Ergenekon'da) olur mu" itirazına dayanak olarak hatırlatıldı.
O yüzden, maruz kaldığını düşündüğü muamele üstüne hissiyatı ne olursa olsun, bir
"hukuk insanı" olarak
Kanadoğlu'nun mesela
"93 cinayet"in aydınlatılmasını çok daha önemli sayıyor olması gerekir.
7 sene önceki itirazının ana fikrinin,
"Türk halkı, yargı organından olayın aydınlatılmasını, varsa suçun tespitini, suçluların bir an önce cezalandırılmasını beklemektedir"in arkasında durması beklenir. Keşke öyle olsaydı.
(Şahin'in daha eski bir Yargıtay macerası da vardı.
Çatlı, Ağca, Ömer Ay gibi isimlerle Nevşehir'de kesişen
Şahin, işkenceden hapis ve işten men aldığında, dosyası Yargıtay'a
"sayfaları eksik" gitmişti. O yüzden karar bozulmuş, sonra yine yargılanırken avukatının gayretiyle dava düşmüştü. Artık araya hangi cinler karışmışsa!)
Keşke ona da Bir zamanlar Özel Harekâtçı polis olan oğlu
Oğuz öldürülünce, cinayetleri ilan eden
Nuran Yorulmaz bir de demişti ki:
"Oysa Çiller, 'Devlet için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir' diyordu." Dün baktım,
Prof. Mümtaz'er Türköne, "Gölbaşı İbrahim Şahin cephaneliği" ardından,
"Ergenekon'u savunanlar zor durumda" başlığıyla Zaman'da yazmıştı:
"Adama sorarlar: Cumhuriyet cinayet işleyerek mi korunur?.. Bugün Şahin'in cephaneliğinden şok geçirenlere karşı, 'Susurluk ayrı, Ergenekon ayrı' diye havaya bakıp ıslık çalanlara cevap vermeye bile gerek kalmadı.Susurluk, Ergenekon denen ahtapotun sadece bir ayağı. Bu örgüt bir terör örgütü." O da bunları keşke...
Susurluk lağımı patladığında, çok yakın danışmanlığını yaptığı
Çiller'e söyleseydi.
Keşke bir zamanlar daha yakın baktığı
Susurlukçu Çatlı ve arkadaşları için de söyleseydi.
Keşke, eşi gibi AKP'li olmuş, o sıra kendisiyle ortak,
Çiller'e yakın danışmanlık yapan
Şükrü Karaca'ya söyleseydi.
Keşke,
İpekçi'yi öldüren
Ağca ve arkadaşlarına sahte pasaport çıkaran
Nevşehir Emniyeti'nde görevli İbrahim Şahin'in Tokat Reşadiyeli hemşerisi ve avukatı olarak davasını düşüren o
Karaca'ya söyleseydi.
Keşke
Çiller 'in;
Şahin, Çatlı, Yorulmaz gibiler için dediği
"Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir"e karşı söyleseydi; keşke o sözün müellifi olmasından şüphelenilen iki yakın danışmana, yani kendine veya
araca'ya söyleseydi.
Keşke
"Susurluk bir terör örgütü" diye o gün o kadar yakından ilan etseydi!
Keşke o gün de deseydi ki,
Cumhuriyet cinayet işlenerek mi korunur! Bana derseniz ki, bir insan neyse o'dur, şu şunla yan yana gelir mi, diye. Bilemem, derim! Bildiğim, faili meçhullerin 93'ten çok çok daha fazla olduğu.
Yayın tarihi: 11 Ocak 2009, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/11//haber,3BA6B1EFF8BA4F24962B689D95BF2F51.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.