kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
10 Ocak 2009, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Mekânın bir duvarı tümüyle cam şarap kavı ile kaplı.

Porsiyonlar da fiyatlar da kallavi

Deniz ERBİL
02.01.2009
Nişantaşı'nda birkaç ay önce açılan Park Hyatt İstanbul Oteli'nin içinde hizmet veren The Prime restoranda, her çeşit ızgara et ve deniz ürünü yiyebilirsiniz... İrlandalı şefin hazırladığı lezzetli yemeklerin porsiyonları kadar fiyatları da kallavi...
Genellikle ağzının tadını bilen kişiler, otellerin restoranlarını tercih etmezler, beş yıldızlı otellerin içinde yer alan restoranlara dudak bükerler. Aslında haksız da sayılmazlar. Çünkü çoğu kez bu tür restoranlarda mutfağın kalitesine fazla titizlik gösterilmez.
Oysa Türkiye'de, özellikle İstanbul'da beş yıldızlı otellerin yeme içme kültürümüzün gelişmesine yaptıkları katkıları göz ardı edemeyiz. Hilton Oteli'nin 1955'te hizmete girmesiyle, gerek uluslararası mutfakların bu kentte tanınmasında, gerekse kaliteli servis hizmeti sunan personelin yetişmesinde bu oteller çok önemli rol oynadılar.
Geçtiğimiz haftalarda İstanbul, yeni bir lüks otele kavuştu; tarihi Maçka Palas artık Hyatt zincirine bağlı bir otele evsahipliği yapıyor. Park Hyatt İstanbul, 90 odalı butik bir otel. Daha önce Maçka Palas'ta Armani Cafe olarak hizmet veren mekân ise otelin ızgara et ve deniz ürünleri sunan şık restoranına dönüşmüş.

Sadece bir çeşit çorba var
Armani Cafe'nin girişi olan kapıdan L şeklinde bir mekâna giriyorsunuz. Uzun bir koridorun sağ tarafı duvar. Burayı arka tarafından aydınlatılan şarap şişeleri süslüyor. Sol tarafta ise yan yana localar uzanıyor. Koridor, küçük bir salona açılıyor. Burada açık bir mutfak yer alıyor ve ızgaralar burada pişiriliyor. Salonun bir duvarı ise tümüyle cam şarap kavı ile kaplı.
Burada şarap dünyasının yıldızları, en lüks şaraplar ideal ısı koşullarında dinlendiriliyor.
Restoranın mutfağını iki Türk yardımcısıyla birlikte İrlandalı şef Jamie Hagan yönetiyor.
Yemek listesi sade tutulmuş. Örneğin tek bir çorba çeşidi var: İçinde bıldırcın yumurtası ve minik elma küpleri bulunan kremalı bir kestane çorbası. Kaz ciğeri terin, Sezar salatası, siyah havyar, yumurta, kapari, maydonoz ve arpacık soğanıyla birlikte sunulan ton balığı tartar,
yanında frambuaz mignonettes sosu ile servis edilen taze istiridye, yengeç, istiridye, ıstakoz ve karidesten oluşan iki kişilik soğuk deniz ürünleri tabağı, yanında tatlı kabak püresi ve elma balsamik sosu ile ızgara deniz tarağı, hardal sos, yeşillikler ve domates konfit ile servis edilen haşlanmış ıstakoz başlangıçları oluşturuyor.
Izgara etler listesinde ise antrkot, kontrfile, porterhouse, bonfile, süt dana pirzola ve piliç yer alıyor. Bunlardan piliç 600 gram, bonfile 280 gram, kuzu sırt 350 gram, antrkot, porterhouse ve kontrfile ise 500 gramlık porsiyonlar halinde.
Ayrıca özel bir havuzda bekletilen 800 gramlık Maine ıstakozları da mevcut. Bunların yanına sos olarak bearnaise, daube provencale, harissa, konyak ya da rokfor sosları arasından tercih yapılabiliyor. Garnitürler ise ekşi krema, beyaz peynir, taze baharatlar ve taze soğan ile sunulan fırında patates, patates püresi, ıspanak ve armut pastilla, kabak, domates ve patlıcanlı tart, patates risotto ya da karışık yeşil sebzeler.
Açılalı bir ay bile olmadan rastlantı sonucu The Prime'da iki kez yemek yedim. Öncelikle kuru dinlendirme yöntemiyle bekletilmiş 'prime meat' yani en kaliteli sığır etlerinin dünyanın herhangi bir ülkesindeki etlerle rahatça boy ölçüşebilecek düzeyde olduğunu söyleyebilirim.
Deniz tarağı ve somon da kurutmadan, bütün lezzeti içinde bırakılarak bundan daha iyi pişirilemezdi. Kestane çorbası, doyurucu olmakla birlikte çok lezzetliydi. Yemeğin üzerine tart tatin'den kırmızı şarapta kaynatılmış armuda, Antep fıstıklı krem brüleden portakallı panna cotta ve sütlü çikolatalı mus'a kadar birbirinden orijinal tatlılar arasından bir bardak içinde panna cotta ve çikolatalı mus karışımını ısmarladım.
Mükemmeldi.
Şarap mönüsü de görülmeye değer. Özellikle ithal şarap seçenekleri çok zengin. En pahalı şaraplar dışındakiler kadehle de servis ediliyor.
The Prime, İstanbul'da en iyi etlerin, büyük bölümü ithal edilen en kaliteli deniz ürünlerinin yenebileceği ve yanında birbirinden güzel şarapların kadehle de yudumlanabileceği çok iyi bir restoran. Ancak ucuz sayılmaz. Biz iki kişi birer kadeh şarap içerek 231 YTL hesap ödedik.
Öte yandan, restoranın kocaman porsiyonları da hafif salatalarla günü geçiren Nişantaşı'nın klasik müşteri tipine pek uygun değil. Pazar günleri kapalı.
Haberin fotoğrafları