Kızın ismine sinir olduğum için taraflı davranacağım, kimse kusura bakmasın.
Fakat
"toplumun gelişme sürecine" de uygundur, bir yanda Emine, Ayşe, Fatma gibi Müslüman isimleri, bir yanda Pelinsu, Tuğçesu gibi yeni zengin isimleri, bir yanda Elif, Kiraz, Pıtırcık gibi altmış sekiz kuşağı çocuğu isimleri, bir yanda Melissa, Açelya, Istreliça, Difenbahya gibi kafası karışık ana-baba özentilerinin yansımaları... Öte yanda Yeter, Seher, Kezban gibi köylüler...
Ara ki Handan, Müzeyyen, Gülcemal, Nihal, Muazzez gibi
"Osmanlı" isimlerini de bulasın artık...
Hele
"erkeğinin dişisi" olan isimler de büsbütün gündemden düşüp toplumdan silinince, Cahide, Lütfiye, Tevhide, Sabriye, Fikriye falan...
Elbette Kader Kısmet, Aşkım, Hadise öne çıkacaktır.
Kızın yüzü yayvan ama göbeği güzel.
Bütün erkeklerle birlikte ben de öküz gibi baktım tabii, ne yalan söyleyeyim...
Çatalını göremedik ama arkadan da güzel. Boy pos da yerinde.
Ses? Ses yok.
Ama halkımızda da kulak olmadığı için demek ki sakınca da yok.
Güzel ve etkileyici. Bu kız iş yapar.
Gerek kendisi, gerek şarkısı, Sertab Erener ile Shakira
"arasında" bir yerlerde. Açık göbek, püsküllü kalça, şehriye çorbası gibi çalkala...
Gerçi Sertab kadar şehvetle kıvıramıyor, Shakira kadar etli butlu da değil ama kız güzel.
Müzik de toplumun içinde bulunduğu kültür kargaşasını pek güzel yansıtıyor, ne doğulu ne batılı bir çorba... Orientalrock... Çağdaşlaştırılmış göbek havası... Üstüne de İngilizce söz yazılmış...
"The" Marmara oteli kadar,
"Bitter Almond" Konakları kadar,
"chat'leşmek" kadar,
"delete etmek" kadar güncel!
Yani
Türkiye'yi temsil eder mi? Eder.
Bu varoş eseri, dereceye de girer, birinci bile gelebilir. Elbette
"gurbetçi gayretinin" de bunda payı olacaktır.
Almanya'dan on iki puanın kime çıkacağını merak mı ediyorsunuz? Etmiyorsunuz tabii... Güney Kıbrıs'tan on iki puanın, Ukrayna'dan on iki puanın, Norveç'ten on iki puanın kimlere çıkacağını bildiğiniz gibi...
Sonra da hemen unutulur.
Daha iyisini aramak da abestir, çünkü Eurovision şarkı yarışmasını ciddiye almak abestir.
Bendeniz bu yarışmada üretilen kötü müziği değil, yarışmanın
"folklorunu" severim: Bülent Özveren'in otuz beş yıldır tınısı kabak tadı veren sesi, yarışmaya katıldığı yıllarda
"Laksımbörg" ülkesi, ve de Ankara spikerinin gayretkeşliği...
"Gud ivning bilmemnere... Först, let mi kongraçuleyt yu for dis vandırful şov"...
Evet, burası bir kültür sömürgesidir ve İngilizce de bu ülkede böyle yazılmalıdır artık. Bu
"sakalet" de bize uygundur.
Yayın tarihi: 3 Ocak 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/03//ardic.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.