Bir dakika için kendinizle baş başa kalmaya çalışın. Siyasetin, medyanın, mahallenin, çevrenin sesine kapatın kulaklarınızı.
Kalbinizin ve vicdanınızın sesine kulak vermeyi deneyin.
Gerçekten bu güzelim ülkeye bu kadar mı öfkelisiniz?
Bu topraklar, sizin ona verdiğinizden daha fazlasını size vermedi mi?
Gerçekten dünün bugünden daha ileri, daha özgür, daha müreffeh olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Ailenizin içindeki dayanılmaları zor farklılıklara, kavgalara
"Bu da geçer" diye tahammül ederken, 70 milyonluk çok renkli ve çok sesli bir toplumda herkesin sizin gibi düşünmesini hangi akla dayalı olarak bekliyorsunuz?
İçinde bulunduğunuz Ortadoğu coğrafyasında toprağın altındaki doğal kaynaklara değil, toprağın üzerindeki insan gücüne ve aklına güvenerek sanayileşmeyi ve demokratikleşmeyi başaran tek ülke olduğumuzu görmüyor musunuz?
Çok partili demokrasiye geçtiğimiz 1946'dan bu yana
"seçilmişler"in, ülkeye ne tür hizmetler getirdiklerini, onca kavga ve darbe arasında nelere sahip olduğumuzu görmezden mi geliyorsunuz?
Otoyollarımız mı, Boğaz köprülerimiz mi, otomotiv sanayiimiz mi, dijital iletişimimiz mi, ihracatımız mı, turizmimiz mi vardı?
Fındık fıstık ekonomisi Gölet ölçüsündeki Çubuk Barajı'ndan başka baraj mı bilirdik?
"Yerli Malı Haftaları"nda, fındık, fıstık, kuru incir ve pestilden başka ne getirebilirdik okulumuza?
Yargıda haksızlığa uğradığımız zaman, kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyi'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde hakkımızı mı arayabilirdik?
Farklı düşündüğümüz veya anadilimiz farklı olduğu için susturulduğumuzda, bunu kime duyurabilirdik ki?
Şimdi kutsadığımız, kendilerine övgüler düzdüğümüz şairlerin, yazarların, düşünürlerin hayatlarının kaç yılını adliye ile cezaevi arasında geçirdiklerini unuttuk mu?
"Yüksek Yargı" organlarının emir-komuta zinciri altında tekdüze kararlar verdikleri dönemler mi, yoksa yüksek yargı içinde bile hukuki konular üzerinde uyuşmazlıkların olabildiği bugünler mi daha sağlıklıdır?
Gerçekten tek sesli ve tek manşetli
"Kartel Medyası" dönemini, andıçları falan mı özlüyoruz?
Seçimsiz iktidar değişimlerine, seçilmiş değil atanmış hükümetlere, kapalı kapılar arkasındaki siyasi-ticari-medyatik uzlaşmalara mı hasret duyuyoruz?
İşyerindeki patronlarımız ve amirlerimiz karşısında sergilediğimiz kuzuların sessizliğine karşı, ülkenin demokrasisine, çok sesliliğine, farklılıklarına karşı gösterdiğimiz bu kurt oburluğunun nedenini anlamak mümkün mü?
Kayıp yıllarımız 20'nci yüzyılı nasıl ziyan ettiğimizi, kayıp yıllarımızı, astığımız, yasakladığımız kadroları yok mu sayalım?
21'inci yüzyılı da,
"Dön baba dönelim" felsefesine dayalı olarak temcit pilavı yiyerek mi geçirelim?
Menderes'le İnönü'yü de, Demirel'le Ecevit'i de Amerika'nın kavga ettirdiklerine inanarak, bugünün kavgalarında ve gerginliklerinde de Amerikan parmağı mı arayalım yani?
Minyatür egolarımızın tatminsizliklerinin Türk siyasal ve toplumsal yaşamının başına bela kesilmesine mi tanık olacağız hep?
Gerçekten bu ülkede yaşamak sizi çok mu mutsuz ediyor?
Bu topraklar, sizin ona verdiğinizden daha fazlasını size vermedi mi?
İçinde bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyasında toprağın altındaki doğal kaynaklara değil toprağın üzerindeki insan gücüne ve aklına güvenerek sanayileşmeyi, demokratikleşmeyi başaran tek ülke olduğumuzu görmüyor muyuz?
Yayın tarihi: 28 Aralık 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/28//haber,571ED1105B314D80BE7CA26428B46107.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.