Kaynana yaz boşluk bırak, mesajını 2030'a gönder! Yazıyorum o zaman; "Kaynana (şimdi de boşluk bırakıyorum) Teyzeciğim sizin frekansınız nedir? Kendime ayar vermeden sizi anlayamıyorum da! Bi yardımcı olursanız..." Bizim gibi oradan oraya koşuşturan insanların en zorda kaldığı, elini ayağını nereye koyacağını bilemediği an nedir? Hastalandığı andır tabii. Hastalanmak ne demek? Durmak demek! Durmak ne demek? Boşluk demek, tedirginlik demek, çaresizlik demek, biraz da
televizyon izlemek demek... Üstelik gündüz kuşağı programları demek... Peki gündüz kuşağı programları ne demek! 'Dest-i İzdivaç'giller demek! Gripten bayılmış, burnumu çeke çeke
televizyon karşısında zaping yaparken Flash TV'de duyduğum şu cümleyle zapingime son verdim: "Evladım senin aylık gelirin nedir? İç güveysi mi gidicen sen?"
PEMBEDEN BİR KABUS Ana! Karşısına genç bir adamı almış soruyu soran bizim Semranım değil mi? Hani kaynana Semra, 'Gelinim Olur Musun' Semra, gelin adaylarının canına ot tıkayan ayarı şaşmış Semra. Ana! O dekor ne? Programın dekorcuları üşenmemiş pembeden bir kabus yaratmayı başarmışlar. Dört bir yan ton ton pembe. Küçücük mekana bin tane pembe şey sıkıştırmışlar. Ama arkaya iki tane kırmızı bank koymayı da ihmal etmemişler. Tabii sunucumuz Semranım'ın kıyafeti de başka bir başyapıt! Yakaları kırmızı sarı bluzunun altına pembiş pantolon giymiş. Saçlar tiftik tiftik... İyi de bu Semranım'a bir şeyler olmuş. Sanırsınız üstünden beş hayat geçmiş. O ortalığı yıkan, önüne geleni yakan, sert bakışlı, alaycı, korkusuz Semra Türk korkusuz kadın gitmiş. Yüzünde öyle derin çizgiler var ki... Olmaz mı? Ah! Ah!
HADİ BİZE FIKRA ANLATİnanmazsınız öyle annecan ki karşısına aldığı gözlüklü, ellerini önünde kavuşturmuş, utangaç adama şöyle diyor: "Evladım, sakın heveslenip, İstanbul'a gelme bak! Kalmaya demiyorum, gezmeye! (Burada Semranım meşhur tonlamasını patlatıyor) gezme!ye! bile gelme..." Çokbilmiş seyirci kadınlar ellerine mikrofonu alıyor, adamı malvarlığı sorgusuna çekiyorlar. Sanki sen kocandan çok mutlusun, dünyanın en iyi evliliğini yaptın da zavallı adamı sorguya çekiyorsun! Devamlı maşallahlar, inşallahlar, aminler patlatılıyor. Herkes aklını kaçırmış sanki. Ben de azzz sonra aklımı kaçıracağım. Sonra bir şey oluyor bir anda Semranım'ın adama imtihan çekesi geliyor. Damat adayı düşük omuzları ve saf bakışlarıyla içimi yakıyor. Bu kadınların eline nasıl düştün sen be abi! Diyor ki Semranım; "Hadi kendini göster, bize bir fıkra anlat!" Çüşş! Adam 'Ben Sunay Akın mıyım?' bakışıyla kalakalıyor. Ve imdadına çokbilmiş seyirci abla yetişiyor: "O zaman Karadeniz havası oyna!"
SONUNUZ SİZİ ÜZER Anlaşıldı! Adamı maymun etmeden göndermeyecekler...Ve sonunda ısrara dayanamayıp iki Karadeniz havası attırıyor abi. Semranım bayılıyor da bayılıyor... Şöyle buyuruyor: "Bu çocuğu toplayacak bir kadın lazım. Adamın evi var, malı var, mülkü var, anne ölmüş, baba ölmüş..." Bizim zavallı damat adayı da önüne bakıp oturuyor...Offff... İçimden ağlamak, şu kadınları kafa kafaya vurmak, o saçlarını tel tel yolmak geliyor. E be Semranım, başına neler geldi... Sadece senin değil bu işlere bulaşan, bulaştırılan bir sürü insanın. Hâlâ akıllanmadın, hâlâ kurbanlar arıyor, hâlâ aynı kafada gidiyorsun... Seni geçtim; kimse ders almıyor, ne yapımcılar, ne katılımcılar, ne evlerinde izleyenler. Bu nasıl bir hokkabazlıktır, bu nasıl bir zavallılıktır. Siz daha mala mülke kız vermeye, adamları kullanmaya, hayırlı izdivaçlara devam edin. Çok güzel... Haberiniz olsun: Sonunuz sizi üzer!
Yayın tarihi: 9 Aralık 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/09/gny/haber,87876E3B1B204AFA902722C4DB645B75.html
Tüm hakları saklıdır.