19. yüzyılda Britanyalı ressamların Doğu algısını ortaya koyan sergi, 11 Ocak’a kadar açık.
102 suretlik Şark büyüsü
Tepebaşı'ndaki Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi'nde açılan 'Doğu'nun Cazibesi-Britanya Oryantalist Resmi' sergisinde 102 nadide eser bulunuyor. Sergi, Britanya oryantalist resminin oluşum sürecini gözler önüne seriyor..
Britanya oryantalist resim geleneğinin 102 nadide 'incisi', 'Doğu'nun Cazibesi-Britanya Oryantalist Resmi' başlığı altında Pera Müzesi'nde sergileniyor. Londra'daki Tate Britain sanat müzesinden yola çıkan serginin bu mekânda yer bulması amacıyla yapılan görüşmelere daha Pera Müzesi açılmadan üç yıl önce başlanmıştı. 'Doğu'nun Cazibesi', ilk olarak bu yılın şubat ve nisan ayları arasında ABD'nin Connecticut eyaleti New Haven kentinde bulunan Yale Britanya Sanatı Merkezi'nde sanatseverlere sunuldu. Daha sonra haziran ve ağustos ayları arasında Londra Tate Britain müzesinde yer alan etkinlik, şu anda konakladığı İstanbul'dan sonra, Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki Sharjah Müzesi'nde son kez izlenecek. Kapsadığı yapıtların toplam maddi değeri 150 milyon dolara erişen ve Yale Britanya Sanatı Merkezi, Sharjah Sanat Müzesi, British Council ve Pera Müzesi'nin işbirliğinde sunulan bu haşmetli serginin açılışı nedeniyle, Tate Britain Müzesi Yöneticisi Dr. Stephen Deuchar İstanbul'dan geçti. Bu arada Dr. Deuchar ve eserlere ev sahipliği yapan Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi Genel Müdürü Özalp Birol ile buluştuk. Birol ve Deuchar ile yaptığımız özel söyleşi de, haliyle serginin odak noktasını oluşturan 'oryantalizm' olgusu ve 21. yüzyıla yansımaları üzerine yoğunlaştı.
- Serginin çıkış noktası neydi? Batı'da 11 Eylül'le gündeme gelen Doğu ilgisi mi?
Dr. Stephen Deuchar: Doğrusu, yola ilk çıktığımızda sadece Londra'da, Britanya oryantalist resmi üzerine sanat tarihsel bir araştırma yapmaya niyetliydik. Bunu yapmaya karar verdiğimiz an itibariyledir ki, hazırlandığımız bu projenin kabına sığmayıp Britanya sınırlarını aşacak geniş işbirliklerine kapı açtığının ayırdına vardık. Bu kapsamda, projenin Ortadoğu ve özellikle de İstanbul için öncelik teşkil ettiğini gördük. Bu bakımdan sergi politik bir çehre de kazandı. Ancak, tam da söz konusu bu politik çerçevenin 'kültürel alışveriş' düzeyinde olduğunu vurgulamak istiyorum. Sonuçta ben bir politikacı değil, müze yöneticisiyim. Ama kültürün, uluslar arasındaki ilişki ve iletişimi ne derece geliştirdiğinin farkındayım. Dolayısıyla bu serginin yan ürünlerinden biri, Britanya ve Türkiye arasındaki kültürel mirasa dair keşif hazzının paylaşımıdır.
Özalp Birol: Tate Britain yönetiminin odaklandığı yegâne nokta, Britanya oryantalist resminin oluşum sürecini gösteren, şimdiye kadar açılmamış bir sergiyi inşa etmek ve bunu bağlı etkinliklerle güçlendirerek, gerçek bir proje paketi oluşturmaktı. Ve Ekim 2005'te, müze yönetimi bizimle yazışmaya başladı. O günlerde müzeyi daha yeni açmıştık; ama kendileri 'kokuyu çok iyi alarak' bizim doğru bir ortak olacağımıza karar verdi. Biz bu süreçte oldukça adil davranmaya çalıştık. Stephen buraya geldiğinde onunla diğer müzeleri de dolaştık ve fevkalade şeffaf bir süreci birlikte yaşadık. Bunun üzerine bu operasyon başladı ve özellikle British Council'in de lojistik desteğiyle bu aşamaya gelmiş oldu.
Serginin amaçlarından biri de, 21. yüzyılda tarifine kalkışılan başka türlü bir 'oryantalizm' kavramı mı?
S. D.: Sergideki eserlerin hemen hepsi, aslında Britanya'da 'görülmek' ve 'tüketilmek' üzerine hayata geçirilmiş. Bir bakıma, üretilme hedeflerinin başında, Britanyalı-Avrupa toplumu geliyor. Bu bakımdan, eserleri üretildikleri coğrafyadan koparıp, onları yeniden 'Doğu'ya getirip okumaya ve yorumlamaya kalkışmak, ilginç bir durum yaratıyor. Bu bağlamda sanatçıların Doğu'ya bakış açılarını incelediğimiz zaman, işin içine bir de dönemin politik ilişkileri ve Doğu- Batı karşılıklı algısı da girince, durum inanılmaz bir hal alıyor. Bu sanatçılar adeta, kendi dönemlerinin birer büyükelçisi gibi bir tavır almış gibiler; beraberlerinde belli bir 'yük' taşımışlar. Görüp edindikleri ne varsa, özellikle 19. yüzyılda böylesi bir taşıyıcılık rolüne soyunmuşlar; diğer yandan, birer arabulucu gibi davrandıkları da olmuş. Her iki kutup arasında, farklı kültürler arasında ilginç bir denge gözetmişler.
- Sergilenen eserlerin 'gerçekten daha gerçek' görünmelerine yorumunuz nedir?
Ö.B.: İşaret ettiğiniz bu aşırı gerçekçilik, Britanya'da üretilen oryantalist resmin, Avrupa'nın diğer ülkelerinde, örneğin Fransa'daki oryantalist resimlere kıyasla, kendi içinde konuya yaklaşım ve sanatsal bakış açısından daha gerçekçi bir tavır almış olmasını da ortaya çıkarıyor. Britanya oryantalizmi, daha gerçekçi bir yaklaşım güderken, Avrupa'nın diğer ülkelerinde, fantEzilere dayalı bir yaklaşım görmek mümkündür.
- Serginin içerdiği detaylar, etkinliği etnografik, sosyolojik ve demografik bir belgeye de dönüştürüyor, değil mi?
S.D.: Evet, sanatın her zaman için böyle bir potansiyeli vardır Kendinin ötesine taşan, toplumlar arasında belirgin tartışmalara yol açan bir birikim bu. Bu yönüyle eserlerin, birer kültür nesnesi olarak da taşıdıkları birçok detay var.
- 'Oryantalizm' kavramına yönelik kişisel tarifiniz nedir?
S.D.: Elbette, bir kültürün öteki üzerine çalışıyor olması, genellikle bir kültürün ötekine dair saygı ve hayranlık düzeyinden ötürü ortaya çıkar. Bu bakımdan her şeyin bir bakıma 'oryantalizm' vurgusu üzerinden hâlâ tartışılıyor ve üretiliyor oluşunu gözardı etmek güç. Ayrıca bu kavram bugün, beraberinde belli bir temkinlilik halini de getirmiyor değil; bildiğiniz gibi Edward Said'in Oryantalizm kitabının 30. yıldönümünü geçirdik. Said, bir kültürün ötekine yönelik ilgisini analiz ederken, bu unsurun politik ve emperyalist boyutlarına odaklanmıştı. Bu kitaptan yola çıkarak, bizler bugün 'oryantalizm' hakkında belli bir algı veya tarife soyunmak durumunda olacaksak, bunu temkinli bir şekiyde yapmamız gerek. Sözgelimi, 'hayranlık'tan neyi kastediyoruz? Bir kültürün ötekine hayranlığını, onu onaylama, kabullenme halini nasıl yorumlamalıyız? Örneğin ben, İstanbul'a geldiğimde, buraya yönelik hayranlığım beni buradan bir hatıra eşyası almaya yönlendiriyor. Bu, söz konusu kültürün benim için uygunluk düzeyiyle bağlantılı. Bu bakımdan günümüz oryantalizm kavramı, saydığımız bu karmaşık detayları da içinde barındırıyor. Bana göre oryantalizm, tartışmaktan kaçınamayacağım, zengin bir unsur. Ve elbette çok da derinde olmamakla birlikte, bu durumun bir politik yüzü var ve birçok insan da bundan ürküyor.
Ö.B.: Konunun değişik açılımlar arz etmeye müsait olduğunu ve ne kadar irdelense belli bir olgunluğa erişmeyeceğini de düşünüyorum. Çünkü, dünyanın sosyo-politik düzeninin hareketlerine paralel olarak, oryantalizm meselesinin kendi içinde belli bir devinimi bulunuyor. Bu meseleyi başka açılarla da ele alabilmek için, 27-28 Kasım'da sempozyum düzenledik. Burada konunun toplumbilimsel yönleri de tartışmaya açılacak.
Yayın tarihi: 21 Kasım 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/21/cm/haber,275AE9360AE643C788C960F18E5E5BBE.html
Tüm hakları saklıdır.