Show TV'de önceki gün başlayan "Yemekteyiz" ilginç bir format. Zaten gösterildiği tüm ülkelerde reyting rekorları kırması da bunun bir işareti. Programdan habersiz olanlar için kısa bir özet: Yemekteyiz'de beş yarışmacı var. Hepsi sırayla yemek daveti veriyor. Lezzet, ikram, konukseverlik gibi konularda diğerleri tarafından değerlendiriliyor ve sonunda bir puan alıyorlar. 5 günün sonunda en fazla puan alan, 10 bin liralık ödülün sahibi oluyor. İlk gün Ebru konuklarını ağırladı. Cihangir'de bohem hayatı yaşayan Ebru, avangard mönüsüyle herkesi şaşırttı ama aç bıraktı. Özellikle Belçika usulü midyeyi ağzına atanın yüzü buruştu. Sofrada içecek bulunmaması ise büyük gaftı. Benim asıl üzerinde durmak istediğim ise; toplum katmanlarında giderek artan tahammülsüzlük ve memnuniyetsizliğin bu yarışma sayesinde gözümüze sokulmasıydı. Ev sahibi ne zaman mutfağa gitse, ardından dedikodu yapıldı. Hatta bazı eleştiriler "hakaret" boyutuna taşındı. Oysa bizim sofra adetlerimiz böyle değildir. "Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer", sadece bize özgü bir deyiştir. Ev sahibesi kan-ter içinde koştururken, eve gelen misafirler en azından nezaketen "yardımda bulunmayı" teklif eder. Ama nerdeee? Sonra sofradan "Doymadım" diyerek kalkılmaz. Verdiği nimetler için Allah'a şükredilir. Bir de iki heybetli adam, keşke ev sahibesini kıyasıya eleştireceklerine, eve gelirken birer buket çiçek almayı akıl edebilselerdi... Öyle tahmin ediyorum ki, ödüle ulaşmak için ilerideki bölümlerde her şey "mubah" olacak. Hatta ciddi kavgalar bile bekliyorum. Bence finale doğru sofrada metal çatal-bıçak bulundurmak bile sakıncalı olacak. Umarım onların ve ekran başındakilerin ağızlarının tadı bozulmaz!..
Yayın tarihi: 15 Ekim 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/15/gny/haber,5FD5FC29E79548C0959D51B6B202137D.html
Tüm hakları saklıdır.