Ertuğrul Özkök, benden bahsetmiş birkaç gün önceki yazısında. Yalnız bir noktayı yanlış anlamış; daha doğrusu ben eksik yazmışım. Aslında söylemek istediğim şu:
Birtakım insanların kafasını içkiye takmasının temelinde, başkalarının
içki içilmesini sınırladığı, en azından fırsatını bulursa
sınırlamak istediği kuşkusu yatıyor.
Belediyeye ait tesislerde içki yasağı sürdükçe, üstelik bazı mekanların mülkiyeti belediyeye geçtiği için (Moda örneğinde gördüğümüz gibi) yasağın sınırları genişledikçe, endişeler haklılık kazanıyor.
Bir insan içki içmeyebilir; başını örtebilir; haşema ile denize girebilir: Sadece içki içilmeyen mekanlarda yemeğe gitmek isteyebilir. Ama aynı şekilde, bir kadın veya erkek içki içmeyi, mayo-bikini ile denize girmeyi, sevgilisiyle içkili bir lokalde mehtap seyretmeyi arzu edebilir. Özel tesislere karışan yok fakat, bunlarla ilgili olarak ruhsat zorluğu çıkarıldığı söylentileri dahi kulağımıza geliyor. Şahsen söz konusu iddiaların gerçek olmadığı, genel geçer kurallar içinde içkili yerlerin belirlendiği kanaatini taşıyorum. Ama belediyeye ait lokantalardaki içki yasağının sürmesi, Keçiören'deki zabıta dayağı gibi olaylar, benim bile zihnimde
"Acabaların" doğmasına yol açıyor. Ağızlarda sakız gibi çiğnenen iddialardan kurtulmak için, çarelerin en basiti, bazı belediye tesislerinin işletmesinin özel sektöre devridir; böylece yasak kalkar; bir orta yol bulunmuş olur.
Hele bir de
"zorunlu din dersleri" Anayasa'dan çıkarılırsa, hem AB'nin bir tavsiyesi yerine gelir, hem de kuşkulu gönüller mutmain (ikna/tatmin) olur.
Yayın tarihi: 5 Eylül 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/05//haber,C3529BABE39340E9B0632494677F46C3.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.