kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
5 Eylül 2008, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat
Parr'ın gözü, Almanya'da bir sosisli meraklısına böyle takılmış.

Martin Parr'ın dünyası: 'Hem iyi hem de kötü'

Evrim ALTUĞ
Güncelleme : 07.08.2008 21:45
150'yi aşkın fotoğrafı ve bir filmi 'Assorted Cocktail' başlığı altında santralistanbul'da izlenmeye başlanan Magnum Fotoğraf Ajansı üyesi Martin Parr'a göre, "Dünya hem iyiye hem de kötüye gidiyor." Sanatçı, "Dünya belirsizliklerle dolu ve ben de bu durumu fotoğraflarımla ifade etmeye çalışıyorum," diyor..
Magnum Fotoğraf ajansı üyesi Martin Parr'ın 'Assorted Cocktail' isimli sergisi, İstanbul Silahtarağa'daki santralistanbul'da 30 Ekim'e kadar görülebiliyor. Sergide yer alan 156 kare, İngiltere'den Almanya'ya, Fransa'dan ABD'ye ve Belçika'dan Mısır'a uzanan küresel bir rota ortaya koyuyor. Çalışırken sıradan bir dijital kamera kullanmayı yeğleyen Martin Parr, fotoğraflarında reklam ışığı ve paletini kullanarak, gündelik dünyanın 'kampanya'sını üstlenmeye çalışıyor. Dünyaya yalın bir bakışla yeni yorumlar katan Parr'ın renkli dünyasını, fotoğrafları kadar yalın kelimeleriyle ele aldık.

- Bir bakıma kendi dünyanızın editörü gibi davranarak fotoğraflar çekiyor gibisiniz.
- Evet, yaşadığımız bu dünyada hepimiz birer editörüz. Herhangi bir durum veya olay karşısında, fotoğraflarda olduğu gibi tercihler ve konumlamalar yapıyoruz. Her şeyi bir anda yapamazsınız. Bir yerde durmanız gerekir.

- Fotoğraflarınız üzerinden düşünürsek, aynı anda hem karamsar hem de iyimser bir tavır içinde olduğunuz da düşünülebilir mi?
- Evet. Dünya iyiye gidiyor. Ve dünya kötüye gidiyor. Dişçilerin korkunçluğu son 20 yıla oranla azalıyor. Ama trafikteki araç sayısı artıyor. Dünya belirsizliklerle dolu ve ben de bu durumu fotoğraflarımla ifade ediyorum.

- Sergideki bölümlerin ilişkisi nedir?
- Bu sergide benim 20 yılımın bir harmanı var. Her şeyi değil ama farklı projelerimi içeriyor. Hemen hepsinde, günlük hayatın farklı kesitlerini görmeniz olası.

- Dijital imkânların artması veya cep telefonlarıyla birlikte herkesin fotoğraf çekmeye başlaması, sizi nasıl etkiliyor?
- İzleyicilerin fotoğrafa daha yatkın hale gelmelerine seviniyorum. Çünkü artık hemen hepsinin bir makinesi veya fotoğraf özellikli telefonu var. İşin bu kısmında fotoğraf sanatındaki demokratik ruhun zevki yatıyor. Sanırım benim gibi fotoğrafçılarla ilgilenilmesi için de iyi bir vesile oluyor bu. Ve bu çok güzel bir şey. Ama ben bu işi neredeyse 40 yıldır, kılı kırk yararak yapıyorum. İzleyiciler ise fotoğraflarını hayatlarının belirli anlarında, örneğin doğum günleri, pub randevuları veya yılbaşı gecelerinde çektiriyor veya çekiyorlar.

- Kendinizi bir turist mi, bir dünya vatandaşı gibi mi hissediyorsunuz?
- Duyarlılığımı göz önüne alacak olursak, bir İngiliz olduğum söylenebilir. İroni duygumdan ötürü bunu söylüyorum, ama öteki ülkelerde de ironi duygusu yok diyemeyiz buna tabii. Geldiğim yerin karakterinde var bu...

- Popüler kültüre karşı değilsiniz, öyle mi?
- Niçin karşı olacağım ki. Popüler kültür dediğiniz, alt ve üst kültürden ibaret. Ve her ikisini de fotoğraflamayı seviyorum ben.

- Medyaya karşı sorumlu biri misiniz?
- Medyaya alıştım. Hayatımı kazanmama da katkısı oluyor. Aramızda bir sevgi-nefret ilişkisi var ve böyle sürmesinden hoşnudum.

- Reklam fotoğraflarınız da var. Bir marka veya şirket için kimlik yaratmak nasıl bir his?
- Evet, şirketlerin propagandası için reklam fotoğrafları çekmişliğim var. Ama bu durum beni zorlamıyor. Bedeli size iyi ödenmiş bir ticari çekim söz konusuysa, elde ettiğiniz daha fazla özgürlük olabiliyor. Daha önceleri bu özgürlüğü kazanabilmek uğruna fotoğraf dersleri verirdim ama şimdi daha fazla reklam çekimi yapıyorum. Ancak bu konuda da fazla ileri gidilmemesi taraftarıyım, zira bunun sizi yok edebileceğine de inanıyorum. Yeteneklerinizin pezevengi olduğunuz ortada. Önemli olan doğru dengeyi yakalayabilmek.

- Sergideki kareler hangi sınıf veya statüyü temsil ederse etsin, bir süre sonra 'aynılaşmaya' başlıyorlar... Ne dersiniz?
- Farkında olduğum, şeylerin nasıl göründükleri aslında. Eğer bir fotoğrafçıysanız, anlamanız gereken şey, fotoğrafını çektiğiniz şeyin nasıl göründüğünü bilebilmeniz olmalı. Zira siz, şeylerin nasıl temsil edildiğiyle ilgili bir dille muhatap durumdasınız.

- Rengi niçin çok kullanıyorsunuz?
- Çünkü kullandığım palet, reklamcılıktan gelme. Bunun nedeni ise kabul gören görüntülerin bugün reklam fotoğraflarıyla yakalanması ve bu görüntüler üzerinden bir çok malın satılıp pazarlanabilmesi. Bu anlamda aynı görsel dili kullanıyor ve mevcut algı şokunu hafifletmeye çalışıyorum. Her şeyi daha farklı kılmak gibi bir gayem yok, siyahbeyaz çekerek daha değerli hale getirmeye niyetim de. Yani, fotoğrafın kuşattığı her tür klişeden uzak kalmaya çalışıyorum.

- Gerçeklik daha mı az güvenilir oldu?
- Gerçeklik her zaman güvenilmez oldu. Bugün de her şeyin görünümüne müdahale edebilir durumdayız. Yani fotoğrafla yalan söyleme becerisi düne oranla kolaylaştı. Son kertede bu durum da fotoğrafı sanırım daha az güvenilir kılıyor, bilemiyorum... Artık her şeyin son derece hızla işlendiği, vahşice ve sadece tercihleştiği, eşyalaştığı bir dünyadayız.

- Karelerin temaları nasıl belirleniyor?
- Önümde büyük bir fotoğraf yığını duruyor ve onları küçük temalar halinde yeniden düzenliyorum. Ancak çalışırken proje temelli yola çıkmayı benimsedim. Bir şeye başlayıp, bitirebilmenin en iyi yolu bu bana kalırsa.
Haberin fotoğrafları