- Sizin ütopyanız nedir?
- A.Ü: Savaş ve sömürünün olmadığı, insanların yaşamaktan mutluluk duyacağı bir dünya. Orada insanlar ruhlarını kaybetmişlerdi, mutsuzlardı. Nedeni şuydu: Herkesin ruhunu bir kalıba dökmüşlerdi. İnsanların ruhlarını kalıba dökemezsiniz. İnsanlar bitkilerden farklı olduğunu hissetmek ister, bu farklılığı ortadan kaldırmışlardı. Bazı sorunları çözmüşlerdi ama bu sorunu çözememişlerdi. Benim ütopyam şu: -bunun adına sosyalizm, komünizm, özgür bir ülke, güneş ülkesi ya da olmayan ülke de diyebiliriz- insanların işlerinin olduğu, karnını doyurduğu, özgür olduğu, sevdiği şeyi yaptığı, dini inançlarından, etnik kökenlerinden, kadın-erkek ya da eşcinsel olmalarından dolayı aşağılanmadığı bir toplum.
- Hayatınızın kırılma noktası mıydı orada gördükleriniz?
- A.Ü: Zamanla örgütteki yönetici insanların yaşam biçiminin, bakış açısının, hayatı algılamasının bizimkinden farklı olduğunu gördük. Benim anladığım devrimci insan böyle değildir
. Müdahale eden, kuşku duyan, değiştirmeye çalışan insandır. 1985'te yazar olmaya karar verdim. Nâzım Hikmet gibi bir örnek vardı önümde, dev bir örnek. Bu adam
Türkiye'de tek başına partiden daha etkiliydi. Çok fazla dönüşüm ve değişim sağlamıştı. Ben de şöyle söyledim: Başkalarını yöneteceğini söyleyen insanlar, bunu parti aracılığıyla söylemek yerine kendi sözlerini söylemeli. Böyle başladı değişimimiz...
- Örgüt, bırakma kararınıza tepki gösterdi mi?
- A.Ü: Hayır. Çünkü örgüt de değişiyordu. Bir Gorbaçov dönemi, Sovyetler Birliği değişiyor. Anlayışla karşılandı, bir karşı çıkış olmadı.
- İllegallikten legalliğe geçiş, normal insanlar gibi yaşamak... Zor bir değişim miydi?
- A.Ü: Para kazanmaya başladım! 29 yaşımda kalıcı bir işim olmaya başladı. Ali Toygun'la reklam ajansı çalıştırmaya başladık. Bir yandan çalışıyor, bir yandan ilk hikâyelerimi yazıyordum.
- V.Ü: 1985 yılına kadar devrimcilik yapıyorduk. Başlangıçta sosyalleşmek zor geldi. İlk defa çalışmaya başlamıştım. Bütün dünyayı değiştirme gücüne muktedir olan bir insanken birdenbire patronun dediğini yapmak zorunda kalıyorum. O bir yıl çok bocaladım, normal hayata alışmak için.