- Romanlarınızdaki kadınlar niye hep aldatan kadınlar?
- A.Ü: Aslında şöyle: Hayatımda üç kadın var. Annem, karım ve kızım. Ve onlarla aram çok iyidir. Ne annemle, ne Vildan'la, ne de Gül'le büyük kavgalar yaşamadım. Kadınların acı çekmesini kabul edemiyorum, romanda da kabul edemiyorum. Bu bir takıntı olabilir. O nedenle kadınların aldatılmasını çok fazla işlemek istemiyorum. Romanlarımda güçlü kadınlar anlatmaya çalışıyorum. Bu aslında
Türkiye'de olmayan bir şey. Annem mesela güçlü bir kadındır. Yazarlık yeteneğim varsa, bunu annemden aldım. Biz evlenmeden Vildan hamile kalıyor, Rüzgâr geliyor, bunların hepsini sevgiyle karşıladı. Antep'te zordur böyle şeyler. Antepli olmakla övünürüm ama öbür tarafta feodal bir Antep var.
- Sizin kadar uzun evli kalmış kişiler azalıyor. Evlilik şans işi mi?
- A.Ü: Bence asıl şans, bizim çok uyumlu olabilmemiz. Bu belki biraz kendiliğinden oldu. İnsanlar sizi okuyorlar ve bundan mutlular. Kimseye zarar vermiyorsunuz.
- Hiç içinizden geçmedi mi kaçamak yapmak?
- A.Ü: Geçmez mi, tabii ki geçti. Ama bakıyorsunuz, nereye kadar? Bir süre sonra bedeli daha fazla. Değmez buna. Şu anda içinde bulunduğum şey, her şeyi veriyor bana, mutluyum. Ötekileri çok iyi biliyorum. Vildan'dan önce kız arkadaşlarım oldu. 15 yaşımda devrimciyim.
- Devrimci kızlar beğenir miydi sizi?
- A.Ü: Tabii, tapardı kızlar bana. Taksim'de miting yapardık, bir adam çıkmış konuşuyor... Etkileyiciydim (Gülüyor).
- Herkes sizin kadar şanslı değil ne yazık ki. Neden bir süre sonra mutluluk ve evlilik kelimeleri yan yana gelemiyor?
- A.Ü: Hayat bir süre sonra rutine dönüyor. Bu rutinin içinde yeni şeyler yok. Bu, insanları bıktırıyor. Bir de bu bıkkınlığı koruyan şeyin adı evlilik. Bu kalenin dışında yeni tatlar, yeni hayatlar, güzel şeyler bekliyor. Bunları yapmıyorsunuz, çünkü evlisiniz. Eğer evlilikte beraber bir şeye yönelinebilirse yeni heyecan geliyor. Benim yazarlığa başlamam, Vildan'ın çeviriye başlaması gibi... Torunumuz Rüzgâr da yeni bir heyecan!
- Kızınızın doğumunu kapıda beklerken yaşadıklarınız...
- A.Ü: Zor tabii. Yani bekliyorsunuz, bir gerilim falan oluşuyor. Ondan sonra herifi görünce bayıldık tabii, hemen alıştık. Birdenbire hayatımıza çok hoş bir şey geldi. Ben romanın ve sanatın dışında bir şeyin bana daha fazlasını veremeyeceğini sanıyordum ama Rüzgâr'ı görünce anladım ki, hayat edebiyattan daha büyük ve sürprizlerle dolu bir şeydir.
- Torun edebiyattan daha mı güçlü?
- A.Ü: Kesinlikle daha güçlü bir şey. Rüzgâr'ın bir gülüşü için bütün yazdıklarımı feda edebilirim. Rüzgâr hayatımıza devrimsel bir dönüşüm getirdi. Hikâye kitabı yazarken birdenbire bu arkadaş geldi ve kahramanın adını Rüzgâr yaptım. Kitabın ismi
Olmayan Ülke. Bu ülkeyi kurmak için büyücü kralın oğlu Rüzgâr ile insan kralın kızı Su Hanım, Venüs yıldızını takip ediyorlar. Biliyorsunuz Kutup yıldızını takip ederek insanlar sömürgeci oldular ama Venüs'ü takip ederek belki güzelliği bulur, 'Olmayan ülke'yi kurarlar.