Internet'in
"yeni çıktığı" sıralarda, 1997 yılında, on dört yaşında bir Amerikalı, Nathan Zohner,
"sanal dünyayı" birbirine kattı.
Zohner,
"dihidrojen monoksit" adlı kimyasal bileşkenin insan sağlığına çok zararlı olduğunu ileri sürüyordu.
Dihidrojen monoksit, kanserli hücrelerde en çok bulunan kimyasal madde olmakla kalmıyor, aynı zamanda yoğun terleme ve kusmaya yol açıyor, ağız yoluyla yüksek dozda alındığında boğulmaya neden oluyordu... Yalnız insan sağlığına değil madenlere de zarar veriyor, uzun süreli temasta paslanmaya ve erimeye de yol açıyordu. Bu korkunç madde aynı zamanda nükleer enerji santrallarında da kullanılıyordu.
Üstelik bu tehlikeli maddeye, Amerika'nın belli başlı bütün su kaynaklarında, yani deniz, nehir, göl ve barajlarında rastlanmıştı. Dihidrojen monoksitin özellikle suya karışması önlenmeliydi!
Zohner, bu amaçla bir imza kampanyası başlattı. Binlerce kişi bu kampanyaya imza verdi.
Sonra da işin suyu çıktı...
Evet, işin
"suyu" gerçekten çıkmıştı, çünkü, imza kampanyasında DHMO koduyla geçen bu madde, gerçekten de molekülü iki hidrojen atomuyla bir oksijen atomundan oluşan ve formülü daha ziyade H2O olarak bilinen şeyin, yani bildiğimiz suyun ta kendisiydi!
Zohner'in kendi okulunda, yani hepsi kimya dersi gören Idaho eyaletinin Idaho Falls kasabasının Eagle Rock Junior High School öğrencileri arasında bile,
"suyun yasaklanması ve suya su katılmasının önlenmesi" için imza verenlerin oranı, yüzde 86'yı bulmuştu!
Daha sonra da, bu kepazeliğin, insanların
"usturuplu yalanlara inanma" katsayısını ölçmek isteyen bir grup Kaliforniya Üniversitesi öğrencisi, Eric Lechner, Lars Norpchen, Matthew Kaufman ve Craig Jackson tarafından olaydan yedi yıl önce tasarlanmış bir sosyalpsikoloji deneyi olduğu ortaya çıktı.
Hatta Jackson,
"bakalım kaç enayi takılacak" diye,
"DHMO'ya Hayır" adında uyduruk bir sivil toplum örgütü bile kurmuştu!
Zokayı yutanların bir kısmı hidrojen kelimesinden ürkmüş, bir kısmı da
"monoksit"i duyunca akıllarına karbon monoksiti getirmiş olmalıydılar...
Fakat burada önemli ve ilginç olan, sürü davranışıydı... Bilimsellik kokan her hıyara elinde tuzlukla koşma yanılgısı...
"Birileri imza veriyor, ben de geri kalmayayım" özentisi... Duyduğu, hele Internet'te duyduğu her şeye, anlayıp dinlemeden, üzerinde durup düşünmeden, araştırmadan inanma eğilimi...
O günden beri de bu tutuma
"Zohnerizm" adı veriliyor.
Uluslararası sosyalpsikoloji camiasının haberi var mıdır bilmem ama, bizde de buna benzer bir deney, bilimsel olmamakla birlikte en azından
"ampirik" düzeyde yapıldı. Bu bir
"otoriteye boyun eğme" deneyi oldu.
1986'da, Ferhan Şensoy'un yönettiği
"İçinden Tramvay Geçen Şarkı" adlı oyunda rol alan genç oyuncular, sahnede giydikleri SS üniformalarıyla İstiklal Caddesi'ne inip yol kestiler. Gelip geçenlerden kimlik sordular ve arama yaptılar.
Bir tek Allah'ın kulu itiraz etmedi! Bir tek kişi çıkıp da,
"film mi çeviriliyor, ne oluyoruz, siz kimsiniz, bu nerenin üniforması, hangi devirde, hangi ülkede yaşıyoruz, zaman kaymasına mı uğradık, yoksa bizi işletiyor musunuz" demedi!
Herkes kuzu kuzu üstünü başını arattı, herkes kuzu kuzu kimliğini çıkarıp gösterdi. Üstelik arama Almanca yapılmaktaydı ve oyuncular deneklere
"Halt! Papieren bitte!" demişlerdi.
Yahu şimdi benim de aklıma ne geldi... Şöyle bir fırlama velet bizde de çıksa da, Internet'te
"Ergenekon'un olmadığı kesinlikle kanıtlandı... Örgüt üyesi denenler Atatürk düşmanlarının kurbanlarıymış" diye bir kıtır atsa, inanacak kaç dangalak çıkar acaba?
Hani bazı gazetelerde böyleleri var da, o bakımdan yani...
Yayın tarihi: 27 Temmuz 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/27//ardic.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.