Agora Kitaplığı'ndan çıkan Türk Sinemasında Kürtler, Yeşilçam'a emek veren yönetmenlerin filmografisi üzerinden yapılan önemli bir araştırma. Araştırmaya göre Türk sinemasında Kürtleri daha çok Tarık Akan, Hakan Balamir, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Şener Şen, Kemal Sunal ve İlyas Salman canlandırmış..
Müslüm Yücel gazetecilikle başladığı, şairlikle taçlandırdığı ve yazarlıkla bütünleştiği yazın yaşamında ilk kez "Kalbimizin kuyusunda kardeştir yaralarımız..." dizesiyle yer etti belleklerde. Uzun yazın yaşamına birçok eser sığdıran Yücel'in Agora Kitaplığı'ndan çıkan son çalışması ise, yine çok farklı ve kendine özgü:
Türk Sinemasında Kürtler. 1950'lerden itibaren çekilen ve ulaşabildiği bütün filmleri inceleyerek çalışmaya imza atan Yücel, kimlikleri gizlenen, adları konmayan Kürtlerin peşine düşmüş. Kürtçenin Türkçenin içerisine nasıl gizlendiğini, hangi filmde Kürt karakterlerin ne şekilde yer aldığını, Kürtçenin ilk kez Türk sinemasında ne zaman duyulduğu gibi sorulara yanıt arayan Yücel, Türk sinemasına Kürtlerin köy filmleriyle girdiğini anlatıyor. Kitaba göre Kürtleri çağrıştıran ilk film, Atıf Yılmaz'ın
Mezarımı Taştan Oyun'u, onu
Kanlı Feryad ve Baha Gelenbevi'nin
Boş Beşik'i izledi. 1950'li yıllarda çekilen bu filmler köy gerçekliğinden uzaktı, köy sadece bir dekordu, köy manzaraları, ırmak kıyıları, dağlar filmlere görsel malzeme oluşturmuştu. Kürtler, işçi sınıfının yükselişi ve göçle birlikte sinemada ağırlık kazanmaya başladı. 60'lı yılların sonunda köy merkezli filmlere
Almanya filmleri eklendi ve gurbete giden ve köye izne gelenlerin komik halleri işlendi. 70'li yıllarda Kürtler sinemada geri kalmışlık, töre vs. temalarla bir arada anlatıldı.
KADIN ÖZNESİ
Müslüm Yücel kitabında 70'lerin ortalarına doğru kameraların doğrudan Kürtlerin geleneksel yaşantısına, törelerine, gündelik yaşantısına yöneldiğini, berdel, kan davası, başlık parası, kuma, mayınkaçakçılık gibi konuları içeren filmler çekildiğini belirlemiş. Son yıllarda ise Türk sinemasının namus cinayetlerine yöneldiğini anlatan Yücel, "Kürtlerle ilgili yapılan filmlerde ne Kürtlerin toplumsal değerleri, ne yaşadıkları tarih ne de olayların geçtiği zamanın birikimi vardır," diye bir tespit yapmış.
Berdel, Boş Beşik, Kuma gibi filmlerde Kürtlerle ilgili filmlerin çoğunlukla kadın merkezli olduğuna dikkat çeken yazar, trajedinin de izleyiciyi mıknatıs gibi çekmesinden dolayı şu saptamada bulunmuş: "Trajedi kadından anlaşılır. Kadınların kimlikleri vurgulanmaz, kadın sorununa dikkat çekilir ve kadının kendini ifade edemeyişi cinsiyetine bağlanır, Kürt yanına hiç kimse dokunmaz." Yeşilçam'ın en eski yönetmenlerinden Atıf Yılmaz beyazperdeye
Türkiye'nin doğusundan giren yönetmenlerden.
Mezarımı Taştan Oyun, Kanlı Feryad, Dağları Bekleyen Kız ve
Murad'ın Türküsü, Yılmaz'ın 'doğu' filmlerinin ilklerinden. 1951'de Diyarbakır'da çekilen ve başrolünü Hüseyin Peyda'nın oynadığı
Mezarımı Taştan Oyun'da kıskançlık uğruna öldürülen Abdo Ağa'nın hikâyesi anlatılır. İkili daha sonra birlikte erotik sahneleriyle akılda kalan
Kanlı Feryad'ı da Diyarbakır'da çeker. Yımaz daha sonra Mahmut Esat Karakurt'un aynı adlı romanından esinlenerek
Dağları Bekleyen Kız'ı Tunceli'de çeker. 1955'te çekilen filmde Türk askeri Adnan 'cesur ve yakışıklı', Kürt kızı Zeynep ise 'kaba ve vahşi' olarak yansıtılır. Kürt sorununa çözüm reçetesi açıktır: "Silahı indir, arkadaşlarını ihbar et, teslim ol." 70'lerde Kürt meselesine uzak bir bakış açısıyla 'doğu'ya yönelir Yılmaz. Bu dönemde çektiği
Cemo bir doğa güzellemesidir. 72'de ise
Utanç'ta göç ve işçi arasında kalan bir dünyada başlık parası sorununu ele alır. Yılmaz, Kürtleri anlatan
Salako ve
Kibar Feyzo gibi komediler de yapar. 90'lı yıllarda tekrar 'doğu' filmlerine dönen Yılmaz,
Berdel ve
Kuma'yı çeker. Müslüm Yücel bu iki filmin de Kürtleri gelişmemiş, hâlâ köyünde aynı kalan, değişmeyen olarak tarif ettiğini vurguluyor.
TURGUL, ŞİİR GİBİ
Müslüm Yücel kitabında yönetmen Yavuz Turgul'un yüzünü hep doğuya döndüğünü, her filminde yazdığı tipler arasında mutlaka bir ya da birkaç Kürt karakterin olduğunu belirtiyor.
Züğürt Ağa'da karakterlerin tümünün Kürt olmasını,
Muhsin Bey'deki Ali Nazik'i,
Eşkıya'daki Baran'ı buna örnek olarak veriyor. Tugrul'un filmlerini 'okuyup da unutamadığımız şiir' olarak tarif eden yazar, onun filmlerini tarihsel ve politik olgularla da desteklediğini vurguluyor.