Yıllar yılı aşk hayatını ve giyim tarzını HBO'nun hit
televizyon serisi
Sex and the City ile yönlendiren kadınlar, üç yıl boyunca bu filmi bekledi durudu. Birçokları, dört kadının hikâyesi kadar filmdeki yeni kıyafet kombinasyonlarını da aynı derecede merak etti. Yapımcılar ve dizinin stil editörü Patricia Fields da bunu bildiğinden filme,
Vogue dergisinin koridorlarından gelinlik modellerine, moda çekimlerinden mücevher açık artırmalarının yapıldığı sahnelere kadar pek çok detay eklemiş. Hatta Carrie'nin gardırop detoksu yaptığı sahnelerde 'Neler tutulmalı, neler atılmalı?' dersi bile verilmiş. Ne yazık ki tüm bunlar için çok geç kalınmış! Çünkü anlaşıldığı üzere filmde evlenme meraklısı, teknoloji özürlüsü ve tarz olmak için gereğinden fazla uğraşan Carrie Bradshaw karakterinin 'cool' şehirli kadınla bir benzerliği kalmamış. Ama merak etmeyin Carrie'nin yeri doldu bile.
RENKLİ HAYAT Artık kıyafetlerini takip edeceğimiz, aşk hayatındaki gelişmeleri merakla bekleyeceğimiz yeni bir karakter var: Serena van der Woodsen. Tanıştırayım; Serena, yakında CNBC-e kanalında yayına girecek olan olay dizi
Gossip Girl'ün baş karakterlerinden biri. Carrie'nin ayakkabıları ve vintage kıyafetleri, Charlotte'un geleneksel takıları ve sevimli elbiseleri, Miranda'nın erkeksi tarzı ve kozmetikleri ve Samantha'nın iç çamaşırları ile takım elbiseleri tam altı sezon boyunca 'tarz' olmak isteyen her kadını ekran başına bağladı. Fakat moda söz konusu olduğunda, diziden uyarlanan film aranılanı vermedi. Özellikle geniş kitlelere hitap etmek için kadroya giren zenci asistanın kiralık çantaları ve Louis Vuitton merakı tam bir fiyaskoydu. Tabii bir de Carrie Bradshaw karakterinin az parayla aşırı lüks giyinmesi yine gerçek dışıydı. Halbuki
Gossip Girl karakterleri çok zengin olduklarından üzerlerindeki 'couture' kıyafetler hiç sırıtmıyor. Fazlasıyla renkli bir hayata sahip olan gençlerin yaratıcı tarzları her bölümü tekrar tekrar izleme isteği uyandırıyor.
ÇİRKİN SARAH Gossip Girl'ü
Sex and the City'nin önüne çıkaran bir diğer özelliği de parti sahneleri. Yaşını başını aldığı için sadece akşam yemekleri ile idare eden
Sex and the City kadınlarının aksine, Upper East Side'da yaşayan lise öğrencileri içkinin su gibi aktığı havuz partilerinden, striptiz kulüplerinden çıkmıyor ve konumları itibariyle bir balodan diğerine koşturup duruyor. Tahmin edersiniz durum böyle olunca da sahneler çok daha renkli, kıyafetler de bir o kadar göz alıcı oluyor. Dizide o kadar gözümüze batmasa da
Sex and the City'nin filmini izlerken, Carrie Bradshaw'un teknolojiden uzaklığı insanı fazlasıyla rahatsız ediyor. Şehirli kadının moda kadar sıkı takip ettiği teknolojik gelişmelerden bihaber Carrie, kendisine uzatılan iPhone'un ne olduğunu bile anlamıyor. Öyle ki köşe yazarı Carrie, e-postalarını düzenlemesi için kendisine asistan bile tutuyor. Oysa
Gossip Girl karakterlerinin hayatları bloglar, MMS'ler, chat'leşmeler üzerine kurulu. Dizi izleyicileri en havalı cep telefonlarından, en 'cool' gizmolara kadar her yeniliği buradan takip edebiliyor. Filmi değerlendiren erkek kritiklerin en çok takıldığı noktaların başında gelen, Carrie Bradshaw'u canlandıran Sarah Jessica Parker'ın çirkin bir kadın oluşu. Buna karşın Blake Lively'nin canlandırdığı Serena çok güzel bir kız. Lively'nin oyunculuğu olmasa da mimikleri ve seksapeli izleyiciyi kendisine hayran bırakmaya yetiyor. Uzun lafın kısası artık bizleri 40'larına merdiven dayamış Carrie Bradsaw değil, genç, güzel, havalı Serena van der Woodsen temsil ediyor.