kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 29 Haziran 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Cragg'in eserleri çok yakında İspanya'da Bilbao Guggenheim Müzesi'nde sergilenecek.

Heykeltıraş dediğin, geleceğe biçim verir

Evrim ALTUĞ
01.06.2008
Çağdaş heykeltıraş Tony Cragg İstanbul'dan geçti. Yakında İstanbul'daki sürpriz yapıtlarıyla izleyici karşısında olacak sanatçı, günümüz insanının kamusal alanda heykelle karşı karşıya kalışını, uzaylı görmekle eşdeğer tutuyor..
Britanya doğumlu tanınmış çağdaş heykeltıraş Tony Cragg, bir süre önce sürpriz bir ziyaret için İstanbul'dan geçti. Cihangir semtindeki İstanbul Suites'de konaklayan ve Almanya'da yaşayan ve çalışan, ünlü Düsseldorf Sanat Akademisi'nin öğretim üyesi Cragg'in orijinal bir eseri de, halen İstanbul Modern Sanat Müzesi'nde bulunuyor. Çok yakında İstanbul ile ilgili sürpriz projeler hazırlayacak olan ve Mısır Apartımanı'ndaki Galerist tarafından temsil edilen Cragg, heykel sanatı ve işlerinin dünyayla ilişkisini anlattı.

- 'Kamusal alan' size ne ifade ediyor? İstanbul'da heykel için çok az alan var, dikkatinizi çekti mi?
-
Sanat, genelde bireysel bir tecrübe. Farklı bireyler, farklı motivasyonlarla, farklı yapıtlara yöneliyor. Malzemeye odaklanma babında, resim olsun, heykel olsun, tüm disiplinler için sonuçta varılan her şey bireysel. Bu anlamda, bir eserin birden fazla kişi tarafından aynı nedenlerle izleniyor ve tecrübe ediliyor oluşunun da pek garantisi yok. Ama sonuçta insan doğası neticesinde, farklı kolektif platformlar oluşuyor, ötekilere ne konuda ilerlediğimizi gösterebildiğimiz formlar yaratırken, birdenbire sadece fiziksel değil, ama psikolojik alanlar da üretmeye başlıyoruz. Stüdyonun alanı, galerinin alanı gibi anlama mekânları yaratıyoruz. Ancak dışarısı, yani kamusal alan mefhumu ise çok başka; çünkü kamusal alanın ne kimseye, ne de herkese ait olmak gibi bir durumu var. Genel manada İstanbul gibi bir kente baktığımızda, kamusal alanın faydacı kimi gerçekliklerin biraradalığı adına tezahür ettiğini düşünmemek olanaksız. Yaya yolları, otobüs terminalleri, tramvaylar, duraklar, hatta binaların cepheleri. Elbette mimari manada binaların saçtığı karakteristik durumlar da yok değil. İstanbul silueti veya yarının Londra silueti gibi...

- Bu zeminde heykel nerede duruyor?
- Heykelin en iyi durduğu yer, stüdyo. Ama bundan heykelin stüdyodan ayrılmadan önceki halini kastediyorum. İşin üretim sürecinin sona erdiği anı...İstanbul'da pek heykele rastlayamadım. Ancak bir heykeli dışarıya çıkarmanın ne menem, ne zahmetli bir iş olduğunu bilirim. Bunda, dışarıya konulan heykel türlerindeki malzeme sınırlılığının etkisi bir yana, ayrıca tecrübesi zor durumlar da var. Heykelin binlerce yıllık tarihi yüzlerce tür malzemeyle doluyken, son yüzyıla bir de bakıyoruz ki, agresif bir çevre nedeniyle ortaya yine agresif biraradalıklar çıkmış. İnsanlar kentte bir heykel görmekten ürküyor, hatta korkuyor ve heykellere çevreleri içinde karşılarına çıkan UFO veya yaratık / Alien gözüyle bakıyorlar. Oysa etraflarındaki milyonlarca araba, kamyon ve otobüs onları hiç ürkütmüyor. Bunu dert etmiyorlar, milyonlarca metreküplük taş yapılar için de aynı şey geçerli. Ama küçük bir heykel kondurduğunuzda, kamusal alandaki bu faydacı vasatlığın ne kadar tasarlanmış olduğunu, bunun şans eseri olmadığını görebilirsiniz. Günümüz toplumu insanı, bu tür vasatlık hali içinde tarafsızlaştırılmaya adeta alıştırılmış, bundan oldukça mutlu durumda. Öte yandan günümüzde birçok reklam panosu ve çalışmasının, heykellere kıyasla ne kadar büyük olduğu da ortada zaten.

UZAYLI MUAMELESİ
- Sanatçının işi daha da zorlaştı mı diyorsunuz....
- Bu durum bize heykelin işlevi üzerine önemli sorular sorduruyor, evet. İşi zorlaştı. Heykel zaten bu faydacı gerçekliğe hizmet eder bir malzeme değil, ender bir şey o. Heykel daha ziyade, insana normal ve kentsel fiziksel gerçekliğin kaidelerine uymayan belli biçimler ortaya koyma fırsatı veren, onu yeni bir dile zorlayan bir uğraş. Öyle ki, burada yeni bir dilden, yeni cümle ve kelimelerden söz edebilirsiniz. Burada asıl soru şu olmalı: Eğer izleyici bu tür sıradışı bir materyal ile karşılaşmaya hazır değilse, siz söz konusu reaksiyonu sırf İstanbul değil, Salzburg'da, Londra'da da alacaksınız. İnsanlar günümüzde bu tür yabancı nesnelerle karşı karşıya kaldıklarında kendilerini tehdit edilmiş hissediyorlar. Diğer taraftan, medya sanatı da, bu arabulucu araçları kullanarak kendine yeni bir izleyici yaratıyor. İnsanlar filmler izliyor, sesler dinliyor vb. Oysa, heykel bugün için hâlâ radikal bir malzeme. Ancak fotoğraf, müzik ve görüntü oldukça kanıksanmış bir dil aktarıyor. Burada da içeriğin değişkenliği ve kalitesi öne çıkıyor. Heykel, göreceli kısa bir zamanda çok uzun bir yol kat etti aslında. 19. yüzyılın sonunda yalnızca figüratif ve statik bildiğimiz heykel, pek az hammaddeyle üretilirken, sadece 100 yılda inanılmaz bir malzeme ve dilyetisine eriştik. Bu anlamda heykeltıraşın görevinin, geleceği biçimlendirmek olduğu pekala söylenebilir.
Haberin fotoğrafları