kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 29 Haziran 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Harf Inkılabı, 1 Kasım 1928'de yapıldı.

Bir travmanın 130 yıllık hikâyesi

Barış ERDOĞAN / HABER MERKEZİ
Travma yaşattığı iddia edilen Atatürk devrimleri özellikle de Harf İnkılabı, bu topraklara gökten zembille inmedi. 1. Dünya Savaşı'nda ordunun telgraf görüşmeleri bile Latin harfleriyle yapılıyordu. İşte Latin harfleriyle Türkçenin 130 yıllık serüveni..
Türk tarihinde ilk kez Latin harfleriyle yazılan Türkçe metin, 3. Selim dönemine uzanır. Avrupa'yı sarsan Fransız Devrimi'nin yapıldığı 1789 yılında tahta çıkan 3. Selim, saray hizmetinde görevlendirmek için Fransız mimar Antoine Ignace Melling'i, nam-ı diğer Melling Paşa'yı himayesi altına aldı. Kısa sürede Türkçeyi söken yetenekli mimar, hiçbir zaman Arapça harfleri öğrenmedi. İstanbul'daki ilk işi padişahın kız kardeşi Hatice Sultan'ın Ortaköy'deki sarayını restore etmekti. Ancak ortada bir sorun vardı; namahrem olduğu için Hatice Sultan'ın karşısına geçip yüz yüze görüşemezdi. O da düşüncelerini sultana Türkçe olarak Latin harfleriyle kaleme aldı. Hatice Sultan da Melling'in mektuplarına yine Latin harfleriyle yazılmış Türkçe pusulalarla yanıt verdi. Bu sıra dışı tecrübe, Osmanlı toplumundaki kadın-erkek ilişkilerindeki bariyerler yüzünden ortaya çıksa da, çok geçmeden Osmanlı aydınları arasında dilde reform ve yeni alfabe tartışmaları su yüzüne çıktı. Osmanlı'da modernleşme ve yenileşme hareketinin start aldığı Tanzimat Dönemi'nden (1839-1876) Cumhuriyet'e kadar geçen sürede alfabede reform yapmak için çok farklı görüş ortaya çıktı. Macit Paşa gibi Ermeni alfabesini kullanmayı önerenlerden, Orhun ve Uygur alfabesine dönmeyi teklif edenlere kadar çeşit çeşit görüşün sahipleri, entelektüel dünyada boy gösteriyordu. Aslına bakılacak olursa Tanzimat'ın ilk dönemlerindeki hakim görüş, Arap harfleri üzerinde reform yapılması ve Avrupa dillerinde olduğu gibi sözcüğü oluşturan harflerin ayrı ayrı yazılmasıydı. Ancak bu görüş zaman içinde Latin alfabesine geçiş yönünde evrim geçirdi. Örneğin 1857'de yazdığı bir kitapla Arap harflerinin ıslahı düşüncesine katılanlardan Azerbaycanlı yazar şair Mirza Feth Ali Ahundzade, bir süre sonra bunun mümkün olmadığına karar verdi. Bundan sonra Tiflis'ten Sadrazam Ali Paşa'ya gönderdiği bir mektupta Latin harflerine bir an önce geçilmesinin doğru bir karar olacağını bildirdi. Bu öneriler imparatorluk içinde karşılıksız kalmıyordu. 1869 yılında Eski ve Modern Türkler kitabında Türklerin, Turan ve Aryan ırklarının karışımı olduğunu iddia eden Nâzım Hikmet'in dedesi Polonya kökenli Konstantin Bojentiski diğer adıyla Mustafa Celaleddin Paşa da, Latin alfabesine geçilmesini savunuyor, hatta kızına Latin harflerle Türkçe mektuplar yazıyordu.

CEHALETİN SEBEBİ
Birinci Meşrutiyet'i 1876'da ilan ederek anayasal düzeni kabul eden Sultan 2. Abdülhamit'in de Arap harfleriyle okuma ve yazmanın zorluğunu dile getirdiği bir sır değildi. Ali Vehbi Bey tarafından Fransızca çevrilerek yayımlanan Siyasi Hatıratım isimli kitabında Abdülhamit "Halkımızın büyük cehaletine sebep, okuma yazma öğrenimindeki güçlüktür. Bu güçlüğün nedeni ise harflerimizdir," der ve bu soruna çözüm olarak "Belki bu işi kolaylaştırmak için Latin alfabesini kabul etmek yerinde olur," ifadesini kullanır. Ancak Latin harflerini kullanma konusunda oldukça olumlu bir yaklaşım sergileyen Abdülhamit'in, Mustafa Kemal'in gösterdiği cesareti o günün şartları altında göstermesi mümkün olmadı ve bu konuda saltanatı boyuncu hiçbir girişim sergilemedi. 2. Abdülhamit'in 1908'de İkinci Meşrutiyet'i ilan ederek ikinci kez açmak zorunda kaldığı Meclis'in önüne gelen konulardan biri yine alfabe sorunuydu. Doktor Musullu Davut imzalı bir kitapçık, o zamanki Mebusan (Milletvekili) Meclisi'ne bir tasarı olarak sunulmuş ve Latin harflerinin kabulü teklif edilmişse de bu tasarı, o dönemin heyecanı içerisinde gerekli dikkati çekmemişti. Daha sonraları İstepan Karayan'ın ve Binbaşı Hidayet İsmail'in Latin harfleri üzerindeki teklifleri de Meclis'in yeterince dikkatini çekmekten uzak kaldı.

TÜRKÇE GAZETE 'EÇAS'
Her ne kadar Şeyhüslamlık makamı 1910 yılında 'Kuran'ın Latin harfleriyle yazılamayacağını, bu nedenle de hiçbir İslam ülkesinde Latin harflerinin kullanılamayacağı' konusunda bir fetva verse de bu fetvadan tam yedi yıl önce Sofya'da Jön Türk muhalifi Şahin Kolonya tarafından çıkarılan Drita (Aydınlık) isimli Arnavutça gazetede Latin harfleriyle yazılan Türkçe makalelere rastlanıyordu. Şeyhüslamlığın fetvasından bir yıl sonra ise bugün Makedonya sınırları içinde bulunan Manastır kentinde Latin harfleriyle basılan ilk Türkçe gazete yayın hayatına merhaba dedi. İttihat ve Terakki muhalifi Zekeriya Sami tarafından kısa bir süre yayımlanan haftalık Eças (Esas olarak okunuyor) isimli dört sayfalık bu gazetenin yarısı Arap, diğer yarısı ise Latin harfleriyle çıkıyordu. Latin harfleriyle yazılan Türkçe metinde daha önceki denemelerde olduğu gibi Fransızca dil kurallarına göre Türkçe yazılıyordu. Örneğin 'u' sesini çıkarmak için Fransızcadaki gibi 'o' ve 'u' harfleri yan yana konuyordu. 'Ç' harfinin de Fransızca'da 's' sesine karşılık geldiğini hatırlatmakta fayda var. Fiyatı 10 para olan ve Beynelmilel Ticaret Matbaası tarafından basılan bu gazeteden günümüze sadece üçüncü sayısından bir kopya kaldı. Latin harflerinin kullanımına karşı olan İttihat ve Terakki Partisi, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Enver Paşa'nın kendisinin icat ettiği ve Arapça harflerinin Latin harfleri gibi ayrı sıralandığı bir imla sistemini uygulamaya koydu. Başarısız olan bu girişime İsmet Paşa gibi komutanlar da savaş sırası bir inkılap yapmanın doğru olmayacağı nedeniyle karşı çıkmıştı. İsmet Paşa yazdığı bir mektupta "Bu büyük eserinizi zaferden sonra tatbik etmek üzere şimdilik ertelerseniz," diyerek Enver Paşa'ya nazikçe itirazını iletmişti. Bu olaydan sonra özellikle Avrupa cephesindeki Türk birlikleri resmi telgraf yazışmalarında Latin harflerini kullanmaya başladı. Hatta Berlin'e ziyarete giden Talat Paşa, İstanbul'a çektiği telgrafı Latin alfabesi esasına göndermekte bir mahsur görmedi. Harflerle ilgili tartışmalar Kurtuluş Savaşı'ndan sonra da bitmedi. İzmir'in kurtuluşundan beş ay sonra Lozan Antlaşması'ndan dört ay önce toplanan İzmir İktisat Kongresi'nde (17 Şubat-4 Mart 1923) işçi delegelerinden İzmirli Nazmi ve iki arkadaşı Latin harflerine bir an önce geçilmesi için öneride bulundu. Genel Kurul'da okunan teklif, Kongre Başkanı Kazım Karabekir'in bu girişimi kınaması ve Latin yazısını kabul etmeyi Hıristiyanlaşmakla eşit görmesi üzerine geçiştirildi, ta ki Mustafa Kemal Paşa'nın 1 Kasım 1928 tarihinde harf devrimini yapmasına kadar.
Haberin fotoğrafları