İrlanda halkının Lizbon Antlaşması'nı (AB'nin kurumlarını yeniden düzenleyen anayasa) referandumla reddetmesinin yankıları Avrupalı liderleri giderek daha çok korkutmaya başladı. Çünkü önceleri İrlandalılar'ın tercihini bir "Yol kazası" olarak görüyorlardı. Planlarına veya hesaplarına göre, Lizbon Antlaşması'nı AB'nin 26 üyesinin parlamentolarından geçirdikten sonra (Şimdiye kadar 19'u bu "Görev"i yerine getirdi) İrlanda'ya dönüp, "Haydi bakalım, halkın önüne tekrar sandığı koy ve bu kez mutlaka 'Evet'in kazanmasını sağla" diyeceklerdi.
Kralı çıplak bırakmak Ama günler geçtikçe işin rengi değişmeye başladı: İrlandalılar'ın tercihine hemen tüm üye ülkelerin halklarından gelen güçlü destek, AB'de yönetenler ile yönetilenler arasında başdöndürücü bir uçurum bulunduğunu ortaya koydu.
Avrupa halkları AB'ye yabancılaşmışlardı. Hükümetlerine ve Brüksel'deki bürokratlara güvenmiyorlardı. Ortada bir "Demokrasi" sorunu vardı. İrlanda bu gerçeklerin üstündeki örtüyü çekivermiş, kralı çıplak bırakmıştı..
Tüm bunları ise bir kişi, evet sadece bir kişi tetikledi: Genç (39 yaşında) işadamı Declan Ganley.
Dublin'de referandum kampanyasının düğmesine basıldığında sonuçtan çok az kişinin kuşkusu vardı. Öyle ya; hemen tüm partiler (166 üyeli parlamentoda sadece 6 temsilcisi bulunan Sinn Fein dışında), güçlü işveren örgütleri, sendikalar "Evet" kampında yer alıyorlardı. "Hayır" cephesi marjinal kişi ve gruplardan oluşuyordu.
Declan Ganley o marjinalleri "Libertas" adını verdiği bir "Toplumsal hareket" çatısı altında topladı. Kesenin ağzını açtı. Yüzbinlerce tişört, kasket, afiş bastırdı. İrlanda'nın her yerindeki panoları "Hayır" pankartlarıyla donattı. Radyolarda ve televizyonlarda aylar boyunca "Hayır" reklamları yayınlattı. "Evet" kampı işin ciddiyetinin farkına vardığında, atı alan çoktan Üsküdar'ı geçmişti.
Seçilmemişler demokrasisi Şimdi
kimileri Ganley'i "Seçmene rüşvet vermek"le, "Demokratik yollardan seçimi satın almak"la suçluyor. Kimi bir ülkeyi, hatta koca bir kıtayı kişisel ihtirası veya iddiası uğruna yaktığını öne sürüyor. O ise bu iddialara gülüp geçiyor ve şöyle diyor:
"Lizbon Antlaşması antidemokratik bir anayasaydı. Avrupa için seçilmemiş başkan, seçilmemiş dışişleri bakanı, seçilmemiş komisyon üyeleri öngörüyordu. Bu gerçeği gözler önüne serdim." Politikacı olmadığı söylüyor Ganley ama hemen ardından ekliyor:
"Avrupa'yı ve demokrasiyi kurtarmak gerekiyor. Bunun için her yurttaş hayatının 56 yılını kamu hizmetine adamalı." Ganley daha uzun sure kendinden söz ettirecek, politikacıların kabusu olacak. Zira "Libertas" hareketini Avrupa çapında bir popülist partiye çevirmeyi ve 2009 Haziran'ındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde tüm üye ülkelerde aday göstermeye niyetleniyor. Bir başka deyişle, Avrupa Parlamentosu seçimlerini 27 ülkede de AB için referanduma dönüştürmeyi amaçlıyor.
Müşterek bahisçinin derdi Lizbon Antlaşması'na ve AB'ye karşı bir isyan bayrağı da İngiltere'de açıldı. Öncü yine bir işadamı. Ama bu kez yaşlı (70'in üstünde).
Kurduğu müşterek bahis şirketiyle 90 milyon sterlinlik bir servet edinen Stuart Wheeler, İngiltere Başbakanı Gordon Brown ve Dışişleri Bakanı David Miliband aleyhinde Yüksek Mahkeme'de dava açtı. İddiası: "İngiliz halkını aldatmak, ahlak ve yasadışı bir karar almak." Wheeler, eski Başbakan Tony Blair'in AB Anayasası'nı referanduma götürme taahhüdünde bulunduğunu, Lizbon Antlaşması da bizzat yetkililerce "AB Antlaşması'nın sadeleştirilmiş metni" diye tanımlandığına göre, onun da referanduma sunulması gerektiğini savunuyor. Başbakan Brown'ın referandum yerine parlamentodan geçirmeyi tercih ederek selefinin sözünü çiğnediğini, oysa hükümette ve devlette devamlılığın esas olduğunu belirtiyor.
Wheeler bu davayı açabilmek için cebinden 750 bin sterlin harcadı. Ama ülkenin her yerinden binlerce kişi desteklerini göstermek için ona bağış yağdırdı. (170 bin sterlini geçti.)
Karar haftaya çıkacak Yüksek Mahkeme iddiaları ciddi bulup davayı kabul etti ve Başbakan Brown'dan "Karar çıkıncaya kadar Lizbon Antlaşması'yla ilgili işlemleri durdurmasını" istedi. Wheeler davada tezlerini savunması için avukat olarak kimi seçti dersiniz? Eski Başbakan Blair'in eşi Cherie Blair'i!
Yüksek Mahkeme biraz merak ve çokça tedirginlikle beklenen kararını haftaya açıklayacak.
Ancak sonuç ne olursa olsun, Avrupa hükümetleri gerçeği artık kabullendiler: AB siyasilerin ve bürokratların tekelinde kaldığı, halkla bütünleşemediği sürece yürümeyecek.
Öyle ya; AB çağımızın en büyük demokrasi projesi olarak gösteriliyor. Halksız demokrasi olur mu?
Yayın tarihi: 22 Haziran 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/22//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.