Her haftanın öncekini arattığı bir dehlizden geçiyoruz. Kim bilir ne sıkıntılara gebe yeni haftanın başında hiç değilse küçük kişisel mutluluğumun tadını çıkararak içimi ferahlatmaya çalıştım. Ve de o küçücük mutluluğumu sizlerle paylaşmak istedim. Yazılarımla ender kullandığım birinci tekil şahıs özneli cümlelerle. Affola.
Aramızda
galiba bir ritüel oldu. Eşlik ettiğim her yurtdışı gezinin gidişinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül aynı şeyi soruyor: "Bahçeniz nasıl?" Hayrünnisa Hanım da ekliyor: "Bir önceki gezide aldıklarınız tuttu mu?" Dönüş sohbeti de hep aynı soruyla başlıyor: "Bu kez ne götürüyorsunuz?"
Gül'le bu diyalog 2003 Aralık'ında o zaman Dışişleri Bakanı'ydıJaponya gezisi dönüşünde başladı. Herkesin tıkabasa elektronik eşya yüklü poşetlerle koşuştuğu şeref salonuna ben içinde bir çam fidanı bulunan torbayla girmiştim. Bu da hem Gül'ün, hem eşinin dikkatini çekmiş, merakla sormuşlardı: "Ne yapacaksınız onu?" Bahçeme dikeceğimi söylemiştim.
İlgilenmişlerdi; kendileri de Gölbaşı'nda yaptırdıkları evin bahçesiyle uğraşmaya hazırlandıklarını anlatmışlardı.
Yaklaşık 4.5 yıl sonra birlikte çıktığımız ikinci Japonya (378 bin kilometrekarelik yüzölçümünün üçte ikisi sık ormanlarla kaplı) ziyaretinde de aynı sohbet açıldı. Gidişte o çam ağacını merak ettiler. "Dikerken iki karıştı, şimdi iki metreyi geçti" dedim.
Dönüşte ise yine aynı soru: "Bu defa ne aldınız?" Elimdeki küçücük naylon torbayı gösterdim: "Bir ağaç kabuğu sayın Cumhurbaşkanım." O kabuğu Ertuğrul şehitliğindeki anma töreni sırasında çevredeki bir dükkanda gördüm. Su, meşrubat, ıvırzıvır satıyordu. Hemen dışında da çiçek dolu birkaç masa vardı. Orada o kabuğu beğendim; hayır, vuruldum ve dükkanı işleten kadına fiyatını sordum. Kafasını şiddetle sallayıp söylenerek reddetti. Dediklerini anlamadım ama tepkisinden bir şeyler çıkardım: "Onları kendim için yetiştiriyorum. Satılık değil."
Bir kabukta doğa mucizesi Kabuğu okşayıp yerine bıraktım. Kadın bir an durakladı, sonra dükkana koşup bir poşet aldı ve kabuğu içine koyup bana uzattı. Yine tam anlamadım ama hissettim: "Al. Bu kadar sevdiğine göre, anlaşılan ona iyi bakacaksın. Armağanım olsun. Beni unutma." Kabuğumu 13 saat süren OsakaAnkara seferinde ve onun uzantısı olan Ankaraİstanbul yolculuğunda kucağımdan hiç indirmedim. Eve ulaşıp, salonda ona yaraşır bir yere yerleştirince derin bir "Oh" çektim. Bırakırken öperek.
"Bir kabuğa verdiğin bu önem, bu özen, bu sevgi ne" diye soracaksınız. Anlatayım.
Avuç içi kadar bir ağaç kabuğu düşünün. Onu bana armağan eden Japon kadın, içine yarım avuç toprak koyup fidanlar ekmiş. Kedi tırnağından yıldız çiçeğine kadar 56 tür bitki. Onlar zamanla büyümüş ve minyatür bir bahçeye, hayır ormana dönüşmüş. Arasıra sadece birkaç damla su isteyen ormana.
Şimdi
sabahları kalkınca ilk işim o ağaç kabuğunu ve onu kaplayan minyatür ormanı öpmek oluyor. Sonra avucuma su dolduruyor, usul usul gezdiriyorum. Çoğu kez su damlalarına gözyaşım da ekleniyor. Sevgiden. Sonsuz sevgiden. Doğanın anlatmaya sözcüklerin yetmediği, hiçbir dilde yetmeyeceği mucizesine, gücüne, sırrına duyduğum hayranlık-şaşkınlık-büyülenmişlik yumağı duygu selinden.
Sonra merhum hemşehrim MevleviRüştü Şardağ'ın artık kimselerin bilmediği, hiçbir sanatçının repertuvarına al(a)madığı 50 yıllık rast şarkısını mırıldanıyorum: "Bahçende sefa hükmediyorken solayım."
Bu yazıyı Dünya Bankası'
nın bir açıklaması çağrıştırdı. Diyor ki: "Afrika'da ormanların yok edilmesi süreci hızlandı. Yılda 4 milyon hektar orman haritadan siliniyor. Dünya ortalamasının iki katı." Sadece Afrika'da yılda 4 milyon hektar orman insanın açgözlülüğüne kurban oluyor. Amazon ormanları ise her gün onlarca futbol sahası büyüklüğünde daralıyor.
Bu gidişle, pek de uzak olmayan bir gelecekte, yeryüzünde orman olarak sadece benim ağaç kabuğum misali özlem fantezileri kalacak. Batılı yağmacıların ve de onlara geleceklerini peşkeş çeken yerli işbirlikçilerin elektrikli testerelerinin ulaşamayacağı, ağaç kabuklarındaki bahçeler, saksılardaki yağmur ormanları.
Tabii son gerçek ağaç da kesildikten sonra yeryüzünde hâlâ insan kalırsa. Kalabilirse.
Yayın tarihi: 16 Haziran 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/16//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.