Ne güzel dizimizdin sen
Sex and the City! Ve ne tatlı ablamızdın sen Carrie Bradshaw abla! Keşke öyle kalsaydın! Kusura bakmayın, belki mesleki deformasyon ama insan senaryoda, dizinin birçok bölümünde olan birkaç sürpriz, beklenmedik bir sapma, iyi diyaloglar, sivri bir mizah, yeni tespitler filan arıyor. Ne yazık ki film, bunları ıskalıyor, üstelik de upuzuuun bir 140 dakika boyunca! Gerçi benim tüylerimi diken diken eden, bu değil, filmin hikâyesindeki alt metin. Filmi henüz seyretmeyenler şu andan itibaren yazıyı okumasın, çünkü sonunu açık edeceğim! Carrie ve dizinin başından beri aşık olduğu, bir ayrılıp bir barıştığı, büyük aşk yaşadığı Mr. Big ilişkilerini 'seviyeli' bir noktaya oturtmuşlar ve beraber yaşamak için hayallerindeki çok pahalı evi buluyorlar. Mr. Big diyor ki, "Ben evi alacağım." Carrie evin bir kısım parasını kendisi ödemek şartıyla, evin üzerinde hukuki bir hakka sahip olmak istiyor. Mr. Big "Mevzuya o kadar takıldıysan, evleniverelim," diyor. Carrie de "E eyvallah," diye cevap veriyor. Cansıkıcı, günlük bir konuşma. Mr. Big'in ruhsuzluğu özellikle dikkat çekici. Fakat Carrie ablamız, artık 40 yaşına gelmiş olmanın etkisiyle mi, yüksek topuklu Manolo Blahnik ayakkabıların üzerinde tıkır tıkır dolaşmanın yorgunluğundan mıdır nedir, bu ruhsuzluktan şüphelenmeyip neşe içinde evlilik hazırlıklarına başlıyor.
BU NE GURURSUZLUK Önce, ilk evliliği olduğu halde beyaz bir etek ceketle küçük bir davet düşünürken, iş gösterişli bir gelinlik ve şık bir düğüne dönüşüyor. Kızcağız keyif ve mutluluk içinde. Kendi düğünü için heyecanlanmak ve gelinliğine özenmek bir kadın için ne büyük bir ayıptır ki, düğüne günler kala Mr. Big denen hanzo, önce "Düğün 75 kişi demiştin, niye 100 kişi oldu, ayriyeten evleneceğimiz haberi gazetede çıktı, karizmam çizildi," şeklinde bir arıza çıkartıyor! Carrie, bütün Ortadoğulu kadınları gölgede bırakacak bir yumuşakbaşlılık ve tatlılıkla adamın ağzından girip burnundan çıkıp tatsızlığı savuşturuyor! Ki benim tanıdığım Ortadoğulu kadınların İstanbul'da yaşayanlarının çoğu, "Benimle evlenmekten utanıyorsan, ahanda kapı orada yavrum," şeklinde bir cevap verirlerdi, Carrie'nin tepkisi geyşadan hallice! Düğünden bir gece önce, hanzo yine telefon ediyor: "Carrie, biz ne yapıyoruz, tırsıyorum"! Carrie ne diyor? "Aman sevgilim, yapma etme, düğün hemencecik geçecek, hiç acımayacak, sadece sen ve ben varız, gerisi fasa fiso"! Yine benim tanıdığım Türk kadınlarından birine bunu yapıp, karşılığında hakaret işitmemek veya telefonu suratına yememek düşük ihtimaldir yani! Düğün günü, misafirler, ikramlar, nedime giysileriyle bizim kızlar, şahane bir gelinlikle Carrie hazır ve fakat Mr. Big arazi! Carrie'yi arayıp diyor ki, "Affet beni, yapamayacağım"! Carrie fenalıklar geçiriyor, günlerce bunalıma giriyor filan... Şimdi bu noktada, bizde, artık ailenin diğer erkekleri hikayeye girer! Bacılarını, arkadaşların, akrabaların önünde rezil eden, kızın onuruyla, hayatıyla oynayan damadı, artık dayı-ağabeyamcalar bir olup evire çevire döverler mi, ibret-i âlem için dizinden mi vururlar, onu bilemem! Ayrıca Carrie'nin evlenme vaadiyle kandırılıp onuru kırılan gelin adayı olarak hukuki hakları da vardır bizim sistemde bildiğim kadarıyla! Şimdi bu noktada, senaryoda ne olması lazım sizce? Carrie, ya hayatın evlenmekten ibaret olmadığını anlayarak bekar hayatına dönüp, yeni ufuklara yelken açacak, ya saygılı, tatlı, eski sevgilisi Aidan'la karşılaşıp, arzu ettiği şekilde evlenip yuva kuracak, ya da Mr. Big'i affetmesi için çok dramatik bir gelişme olacak değil mi? Sözgelimi Mr. Big kalp krizi geçirecek, intihara teşebbüs edecek, ölüm döşeğinde sadece Carrie'yi sevdiğini söyleyip mal varlığını ona bırakacak, ya "Yeni bir hayata başlıyorum," deyip Eyüp Sultan'a gidip Müslüman olacak, ne bileyim, hayat tarzının çok dışında bir şey yapacak ki, Carrie'nin sevgisini tekrar kazansın. Ki, o durumda bile Mr. Big'den koca ve/veya sevgili olmayacağı ortaya çıktığından, "Carrie ve Mr. Big ölene kadar dost kalırlar" gibi bir final olabilir kanımca! Ne var ki Carrie Mr. Big'i koşa koşa affediyor! Meğer efendim, Carrie'nin komada olduğu dönemde Mr. Big, kıza yedi-sekiz tane e-posta yollamış! Ve bu e-posta'larda da ünlü yazarların sevgililerine yazdıkları aşk mektuplarını kopyalamış! Hemi de klavyede kendi elceğiziyle yazarak. Düşünün yani adamın fedakarlığını! Bir kadını düğün günü dünya aleme rezil ederek ortada bırakıp kaçmanın bedeli, yedi-sekiz tane e–posta! Ve dahası... Carrie, Mr. Hanzo'yla, beyaz etek ceketi üstünde olmak kaydıyla, belediyede evleniyor, tam 'beyinin' istediği gibi! Mesaj da şu: Evlenmek biriyle birlikte olmaktır, düğün, şaşaa, kıyafetler filan değildir! E ama sen bunları istiyordun be güzel kızım? Yanındaki göbekli adam bir zahmet iki saat düğüne gelip, misafirlere hoşgeldiniz deyip komparsita yapmaya üşendi diye mi her şeyden, ileride hatırlayacağın anılarından, neşenden vazgeçtin? "Evlilik boyunca amuda kalkarak dolaş," dese, onu da mı yapacaksın "Aşk her şeye bedeldir," hesabı? Haram olsun o Manolo Blahnik'ler sana! Hâlâ erkeklerin kadınların peşinden koştuğu Akdeniz-Ortadoğu bölgesinin canını seveyim! Amerika bitmiş kardeşim! Evlenmek için bu kadar gurursuzluk çekilir mi yahu? Bari hemen çocuk yapma güzelim, bu hayırsız herif seni bebenle ortada bırakır yarın öbürgün. Hayır bıçkın bir ağabeyin filan olsaydı...
Yayın tarihi: 15 Haziran 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/15/pz/birsel.html
Tüm hakları saklıdır.