Egemenliğin kayıtsız şartsız millette olması ve bu yetkisini seçtiği temsilcileri eliyle kullanması, demokrasilerin, canlıların nefes alıp vermesi kadar doğal ve vazgeçilmez hakkıdır. Türk halkının bu yetkisi geçmişte iki kez gasp edildi: 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 askeri müdahaleleriyle.
Kimi hukukçulara göre, bugün de egemenlik hakkının millet adına yalnızca Meclis tarafından kullanılabileceği kutsal ilkesinin -
kısmen de olsa-bir kez daha çiğnenmesine, hatta gasp edilmesine tanık oluyoruz. Anayasa Mahkemesi tarafından. "Hukuki darbe" diye nitelenen Anayasa değişikliğini iptal kararıyla.
Geçen yıl Cumhurbaşkanı seçimi sırasında verdiği Meclis'in toplantı yeter sayısıyla ilgili hukuki olmaktan çok siyasi kararın sarsıntıları hâlâ sürerken bu ikinci vukuatı Anayasa Mahkemesi'ni rejim tartışmalarının merkezine oturttu. İptal kararından bu yana Yüksek Mahkeme'nin sistemdeki yeri, kuvvetler ayrılığı ilkesindeki konumu, hatta varlık sebebi sorgulanıyor. Ve de yeniden yapılandırılmasına, statüsünün açıkseçik belirlenmesine ilişkin görüşler ortaya atılıyor, öneriler birbirini izliyor.
Hiç kuşkusuz Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa değişikliğiyle ilgili kararının gerekçesi açıklanınca tartışmalar daha da yoğunlaşacak.
Gerekçede Anayasa değişikliğinin sadece iptal edildiği ortaya çıkarsa, Yüksek Mahkeme kendini "Anayasa koyucu" konumuna getirmekle suçlanacak. Hele iptal etmeyip
"Yok" sayarsa, tartışmalar şirazesinden çıkacak. Çünkü Anayasa Mahkemesi sahip olmadığı bir yetkiyi kullanarak Anayasa'yı ihlal etmiş olacak. İyimaya'nın teklifi Meclis Adalet Komisyonu Başkanı AK Partili Ahmet İyimaya dün tartışmalara yeni boyut getirecek bir öneride bulundu:
"Anayasa Mahkemesi kararları Meclis üye tam sayısının en az üçte birinin yazılı teklifi ve beşte üçünün gizli oyuyla askıya alınsın." Yani, "Yok" sayılsın. Bu öneride Mahkeme'nin Anayasa değişikliğini "Yok" saymış olabileceği ihtimalinin etkisi var mı; bir süre sonra anlarız. (İyimaya üç yıl önce de Anayasa Mahkemesi'ne yeni model önermişti: Üye sayısının 11'den 17'ye çıkarılması, 4'ünü Meclis'in, 3'ünü de Cumhurbaşkanı'nın belirlemesi, görev sürelerinin 9 yılla sınırlandırılması, üçte birinin üç yılda bir yenilenmesi gibi... AK Parti Merkez Yürütme Kurulu'nda da İyimaya'nın bu modeline benzeyen, üyelerin seçim sisteminin değiştirilmesini ve yetkilerinin tanımlanmasını öngören talepler dile getirildi.)
Aykırılık yetkisi kimde? İyimaya, Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Mustafa Şentop'un "Anayasa Mahkemesi'nin bu kararını Meclis yok saysın" çağrısının daha hukuki bir formülü olan "Askıya alıcı veto" önerisinin gerekçesinde "Anayasa'nın Meclis'e tanıdığı iktidar yetkisinin, Yüksek Mahkeme'nin bu kararıyla pratikte sona erdiğini", o nedenle
"Siyaset kurumunun ortak refleks geliştirmesi gerektiğini" savundu.
Yalnız bir sorun var:
İyimaya, "Askıya alıcı veto"yu, yani "Yok saymayı" Anayasa Mahkemesi kararının "Anayasa'ya açıkça aykırı olması" kriterine bağladı. Ancak kararın Anayasa'ya aykırılığını kimin tespit edeceği sorusuna yanıt getirmedi. Bu yetki Meclis'te olursa, kuvvetler ayrılığı ilkesi bu kez Meclis tarafından zedelenmiş, yasama organı yargıya müdahale etmiş olacak.
Sonuç olarak, geniş bir uzlaşmayla yapılacak Anayasa değişikliği veya yeni Anayasa'yla Yüksek Mahkeme'nin yetkileri tanımlanmadan siyasal, hukuki, hatta rejimin niteliğiyle ilgili tartışmalar bitmeyecek. Tersine, istikrarın temellerini sarsacak kadar dal budak saracak.
Meşruiyet içinde ve en kısa zamanda çözüm bulmak zorundayız.
Yayın tarihi: 10 Haziran 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/10//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.