Konuşulmayanların konuşulduğu gece
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yaşamında şu ana kadar ''yorulmak nedir bilmediğini'' belirterek, ''Çünkü siyasetteki ömrüm kısa değil. 18 yaşından itibaren gençlik kollarından, bugüne siyasetten adeta hiç ayrılmaksızın iç içe oldum ve böyle geldim. Halkımın teveccühü her zaman güç kaynağımız oldu. Şu anda da o güç kaynağıyla geleceğe çok daha kararlı bir şekilde yürüyoruz '' dedi.
Başbakan Erdoğan, Türkmax'te yayınlanan, ''Hülya Avşar Stüdyosu'' programına konuk oldu. Program sunucusu Sanatçı Hülya Avşar'ın sorularını yanıtlayan Erdoğan, ''Eski zamanlarla kıyaslarsak, saçınız biraz daha mı beyazladı? Çok mu yorduk sizi'' sorusuna, ''Koşan, dertli olan, düşünen ya saçlarından dökülerek bir şeyleri kaybeder ya da saçlarının aklaştığını hisseder'' yanıtını verdi.
''Gerçekten çok yoruluyor musunuz, yoksa etrafınızdaki kişiler sizin yükünüzü üzerinizden alabiliyorlar mı?'' sorusu üzerine Erdoğan, ''Ben hizmet etmeyi bir güç kaynağı olarak görüyorum. O benim için ayrı bir güç kaynağı. Tabii ki bu gücü oluştururken yanınızdaki mesai arkadaşlarınızın size olan katkıları çok çok önemli'' dedi.
Erdoğan, şöyle devam etti: ''Gördükleri eksikleri size hatırlatmak suretiyle, sizin bu eksiğinizi gidermenize yardımcı oluyorlar. Tabii, bunu dışardan bakanlar belki hissedemeyebilir, ama bunu biz hissederek, bunu düzeltmek suretiyle de geleceğe çok daha da emin adımlarla, çok daha kararlı bir şekilde yürüme fırsatını buluyoruz. Bu bakımdan yorulmak nedir, ben yorulmak nedir şu ana kadar bilmedim. Çünkü siyasetteki ömrüm kısa değil. 18 yaşından itibaren gençlik kollarından, bugüne siyasetten adeta hiç ayrılmaksızın iç içe oldum ve böyle geldim. Ve halkımın teveccühü her zaman güç kaynağımız oldu, onlarla beraber olmak her zaman güç kaynağımız oldu. Şu anda da o güç kaynağıyla geleceğe çok daha kararlı bir şekilde yürüyoruz.''
Başbakan Erdoğan, ''En çok Türkiye'nin hangi sorunlarıyla bizzat ilgileniyorsunuz? sorusuna Erdoğan, ''ben '4 tane temel taş üzerinde Türkiye'yi yükselteceğiz' dedim. Birincisi eğitim, ikincisi sağlık, üçüncüsü adalet, dördüncüsü emniyet'' diye konuştu. Erdoğan, şunları kaydetti: ''Bu dört temel taş üzerinde yükselen bir Türkiye. Tabii, bunun üzerinde neler olacak, bu çok önemli. Bunun üzerinde enerji, bunun üzerinde tarım, bunun üzerinde sosyal bir devlet ilkesi olmanın getirdiği toplu konut, bunun üzerinde dış politikada şahsiyetli ve onurlu bir duruş sergileme süreci. Bunun üzerinde ulaşım, Türkiye'nin en önemli sorunlarından bir tanesiydi. Bunları yükseltme kararlılığını verdik. Tabii hepsinden öte, insanımızın yaşam standardını bütün bunları sağlamak suretiyle, 'ben bu ülkenin evladı olarak, artık onurluyum, gururluyum' diyebilme felsefesine, çünkü insana endeksli bir siyaseti hedefledik ve bu şekilde geleceğe ayrımcılığı da bir tarafa koymak suretiyle yürüdük.''
''Sağlık açısından vatandaşlarınıza her türlü kolaylığı tanıdınız, bunun farkındayız'' sözlerine üzerine Erdoğan, şöyle devam etti:''Devlet hastaneleri, SSK hastaneleri, vakıf hastaneleri yani özel hastaneler. Şimdi biz hastanelere yatırım yapıyor muyuz? Yapıyoruz. Dedik ki, mevcut hastaneler var, özel sektörün hastaneleri var. Kaldı ki özel sektör, 'ben daha da yatırım yaparım' diyor. Benim şu anda mali kaynaklarım azsa, ben özel sektörün bu alana girmesini teşvik edeyim, özel sektör bu alanın içerisine girsin, ben ondan hizmet alayım. Dolayısıyla, hem yatırımdan kurtulmuş olayım, ondan sadece hasta başına belirleyelim, yalnız burada suiistimal olmasın. Suiistimal olmadığı takdirde, siz buradan ciddi bir rant elde edersiniz. Nedir bu rant? Düşünelim, bir hastaneye yatırım yapacaksınız. Bu hastanede istihdam, bu hastanede bütün cari harcamalar, bütün bunların bedelini şöyle bir tarafa koyduğunuz zaman, bunların sadece yıllık faiz hesaplarını yapsanız özel sektörle olan bu işletme mantığı içerisinde bunun çok daha ülke için yararlı olduğunu göreceksiniz.''
''Buna bir zaman mı gerekiyor'' sorusuna Erdoğan, ''Hayır, bu zaman içerisinde oturacaktır bu sistem'' yanıtını verdi.
''BIÇAK PARASI''
Bu nedenle olayı ister istemez çok daha sıkı tuttuklarını belirten Erdoğan, şöyle dedi: ''Onun için de biz tabii olayı ister istemez çok daha sıkı tutuyoruz. Yaptığımız düzenlemelerde özel hastanelerle, devlet hastaneleri anlaşıyor. Çalışma Bakanlığı, bu anlaşmayı yaptıktan sonra, diyor ki 'size bu bedelin üzerinde biz yüzde otuza kadar fark veririz, daha fazla vermeyiz'. Burada biz tercih hakkını vatandaşımıza bırakıyoruz. Şimdi burada tabi bazı yanlışlar duyuyoruz biz. Bazı yerlerde 'bıçak parası' adı altında paralar alınıyor. Vatandaşlara düşmüş, bakıyorsunuz onlardan daha fazla paralar alınıyor ama 'benden bu para alındı' diyemiyor. İşte 'bir özel hastanede yattım' deme uğruna bunu veriyor. Bakanlığımız'a gerekli olan duyurular yapılırsa, biz gerekirse bu hastanelerle bütün anlaşmalarımızı iptal ederiz. Çünkü böyle bir şeye dayanmamız mümkün değil.''
Bu sistemi değiştirirken, bazı aksamalar olabileceğini vurgulayan Erdoğan, bu aksamaların uzun süreceğine inanmadığını ifade etti.''Çünkü arkadaşlarımız ciddi bir tecrübe sahibi oldular'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti: ''Halkımızın bilinçlenmesi lazım. Halkımız bu arada bilinçleniyor. Ve bir rekabet başladı. Sağlık kurumlarımızın arasında daha iyi hizmet verebilme anlayışı yerleşmeye başladı. Çünkü iyi hizmet vermeyene benim vatandaşım bundan sonra gitmez.''
Erdoğan, ''Bazı insanlar gider, lüzumsuz yerlerde vaktini geçirebilir, benim hayatımda bu yok. Çünkü biz politikayı, masa başı politika olarak yapmadık. Veya sadece ne bileyim, yazılı, görsel medyayı sadece kullanarak bu işi yürütüp, böyle yapmadık'' dedi. Türkmax'te yayınlanan, ''Hülya Avşar Stüdyosu''nun konuğu olarak soruları cevaplandıran Erdoğan, bir soru üzerine burcunun, ''balık'' olduğunu ifade etti.
''İçinizde bir romantizm var mıdır? Ya da romantik anlamda en hoşunuza giden nedir? Mesela, gül vermek midir, güneşin batışını seyretmek midir, nedir sizi bu kadar keyiflendiren, romantik yönünüzle?'' sorusu üzerine Erdoğan, ''Şüphesiz ki, güneşin batışını seyretmek, bunlar özellikle hele hele bizler için çok çok önemli. Çünkü onlar hep anlam yüklü'' dedi.
''Orada bir anlam var yani. Siyasi anlam mı var orada?'' sorusuna Erdoğan, ''Batışı, doğuşu bizler için çok çok önemli. Onun felsefesini okuyabilmek çok çok önemli. Şimdi öbür yanda yani gül vermek, karanfil dağıtmak. Hele hele çocuklarla ilgili olduğu zaman çocuklara yönelik olarak, onları sevindirebilmek benim adeta aşkımdır'' yanıtını verdi.
''Eşinize mesela'' sözleri üzerine Erdoğan, ''Eşimle olan tabii... O benim için ayrı bir noktada'' dedi.
Avşar'ın, ''Gül vermek... Bir hanıma gül vermek anlamında. Çocuklara olan düşkünlüğünüzü biliyoruz zaten'' sözlerine Erdoğan, ''Onlara bir çiçek demetini sunmak, onlar bizim için çok çok önemli. Bir siyasetçide zaten olması gereken en önemli anlayış farklılığı burada yatıyor'' karşılığını verdi.
''Bunu hanımlar açısından soruyorum özellikle'' sözleri üzerine Erdoğan, ''Bu çok çok önemli. Ve şu ana kadar bunu öyle zannediyorum ki başarıyla götürdük ki aldığımız oylarla da bunu zaten gösteriyoruz'' diye konuştu.''Eşinizle olan, ailenizle olan ilişkiniz, Başbakan olduktan sonra ne kadar dağıldı? Başbakan olduktan sonra torununuzla olmak, ya da çocuklarınızla sohbet edebilmek. Bu sizi biraz yaraladı mı? Nasıl zaman buluyorsunuz?'' sorusuna Erdoğan, ''Şimdi talihsizliğim demeyeceğim, en önemli talihim şu; evlenirken eşimle bunları hep konuşmuş olmamız ve kendisinin de bunu seviyor olması. Bunlar bizim için artı değerlerdi, kolay olanlardı. Dolayısıyla ben eşimden bu anlamda en ufak bir olumsuz yaklaşım görmedim. Görmediğim gibi, tam aksine hep destek gördüm. Kaldı ki zaten benimle bu yolda beraber yürüdü'' karşılığını verdi.
''Zaman ayırmak açısından görüşebiliyor musunuz?'' sorusu üzerine Erdoğan, ''Öyle benim günlerim olmuştur ki ben öyle 6'da, 7'de, 8'de akşam eve döneyim, böyle bir şey mümkün değil. Bizim eve dönüşümüz geceleri hep 24.00, 01.00, 02.00... Ama eşim benim şunu bilir, (benim beyim muhakkak bir yerde bir toplantıdadır)'' diye konuştu.
Erdoğan, şöyle devam etti: ''Bazı insanlar gider, lüzumsuz yerlerde vaktini geçirebilir, benim hayatımda bu yok. Çünkü biz politikayı, masa başı politika olarak yapmadık. Veya sadece ne bileyim, yazılı, görsel medyayı sadece kullanarak bu işi yürütüp, böyle yapmadık. İlk politikaya başladığımız yıllarda adeta bire bir politika yaptık. Biz sokak sokak, mahalle mahalle dolaşarak politika yaptık. Böyle anlattık. Mesela, 89 yılında benim Beyoğlu Belediye Başkan adaylığımda, bu dönemler hep böyle gelişmiştir. Biz kolayı seçmedik, zoru seçtik. Ve eşim o da benimle beraber aynı bu şekilde bu işi yaptı. Yani ben resmen siyasetin içindeydim, ama eşim de fiilen siyasetin içindeydi. Fakat çocuklarım tabii bizden bu noktada doğrusu gerekli ilgiyi göremediler, ama biz bu ilgimizi onlara kendimiz yaşayamadığımız eğitim, öğretimde onlara yaşatmanın kararlılığı içinde olduk. Dedik bizim alamadığımız eğitimi ve öğretimi hiç olmazsa çocuklarımız alsın.''
''Çocuklarınıza onları sevdiğinizi söylüyor musunuz?'' sorusuna Erdoğan, ''Onu söylemez olur musunuz? Babalığı unutamazsınız. Bakın babalığın hakkını veremeyen milletle bütünleşemez. Anneliğin hakkını veremeyen milletle bütünleşemez. Önce bir aileyi kendi içinizde kurabiliyorsanız, milleti güçlü kılabilirsiniz. Eğer kendi içinizde bunu kuramıyorsanız, milleti güçlü kılamazsınız. Çünkü millet aslında en büyük ailedir'' karşılığını verdi.
''BAŞBAKAN OLMASAYDINIZ...''
Avşar'ın, ''Başbakan olmasaydınız hangi mesleği tercih ederdiniz?'' sorusuna Erdoğan, ''Şimdi onu düşünmem artık mümkün değil. Artık Başbakan olduk, başbakanlığın hakkını veriyoruz'' yanıtını verdi.
Erdoğan, şöyle devam etti: ''İstanbul'da Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptım, İstanbul gibi bir şehirde bunu yaptım. Ve o dönemin bütün kamuoyu araştırmalarına bakıldığı zaman, belediye başkanlığı dönemimin İstanbul'da başarılı olduğunu herkes teyit ediyor. Zaten o bizim için siyasette çok önemli bir sıçrama tahtası oldu ve siyasette de şu anda ilk dönemde 16 ayda iktidara gelen bir parti olduk. 16 ayda iktidara gelen bir parti olarak 34.4 oyla Parlamento'nun yüzde 65 milletvekilini almak suretiyle iktidar partisi olduk ve ardından kısa bir süre sonra da yerel seçimler oldu, orada da yüzde 42 oy aldık. Bu tırmanma halk nezdinde bir şeyi gösteriyor; demek ki bir memnuniyet var. Daha sonra 22 Temmuz, 22 Temmuz'da yüzde 47'le yükseliş devam ediyor. Halkın merkezi seçimde de yine AK Partiye itibarı, itimadı bir gerçeği ortaya koyuyor. Bizim bundan sonraki sürece yönelik olarak, şahsımla alakalı bir konuda bütün bu edindiğim tecrübeleri milletime bir defa Başbakan olarak sürdürmek. Buralar bizim için kalıcı noktalar değil. Halkım bize bu görevi verdiği sürece biz buradayız.''
Erdoğan, ''Bizim nezdimizde 'açık-kapalı ayırımı' diye bir şey söz konusu değil. Hiçbir zaman ayrımın tarafı olmadım. Ülkemde başı açık hanım kardeşimle başı örtülü hanım kardeşimin hiçbir zaman böyle bir sıkıntısı olmasını istemem, bunun da teminatıyız'' dedi.
Türkmax'te yayınlanan, ''Hülya Avşar Stüdyosu''nun konuğu olarak soruları cevaplandıran Başbakan Erdoğan, bir soru üzerine, siyasette kimsenin egemenliği halkın elinden alamayacağını ifade ederek, ''Her zaman için oradadır o. 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' diyerek yola çıktık. Çünkü Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün en zor anlarında bile gelip dayandığı kapı, TBMM olmuştur'' diye konuştu.
Avşar'ın, ''Kapatılma konularına geldiğimiz zaman halkın yapabileceği bir şey...'' sözlerine üzerine Erdoğan, şunları söyledi:''Bunların hepsi ayrı ayrı konular, ama ben bunu çok farklı yaşayan insanım. Biliyorsunuz, şiir okudum, ki bu şiir Talim Terbiye Kurulunun, Milli Eğitim Bakanlığının tavsiye ettiği kitaplarda olan bir şiirdi. Bununla hakkımda çıkarılan suçlama belliydi. İçeri girdim, çıktım ve gazetelerin o zaman attığı başlık; 'Muhtar bile olamaz' demişlerdi, ama biz kararlı bir şekilde yolumuza devam ettik. 'Muhtar bile olamaz' dedikleri insan, geldi bu ülkede Başbakan oldu. Başbakan olarak hizmetimi sürdürüyorum. Benim yolum hizmet yolu. Size değişik şeyler yapabilirler, ama benim abdestimden şüphem yok ki namazımdan şüphem olsun. Ben bu noktada kendime ve arkadaşlarıma inanıyorum ve güveniyorum.''
''Gerçekten biz bu kadar Amerika'ya bağımlı mıyız?'' sorusuna Erdoğan, ''Türkiye'de şöyle bir yaklaşım tarzı var, bu tarz tabii hoş bir tarz değil. Türkiye'de Amerikan halkı gelip de oy kullanmadı. Benim halkım oy kullandı'' yanıtını verdi.
''Benim halkım oyunu kullanırken, AK Parti'nin nasıl bir parti olduğunu biz anlattık ve onlar da ona göre değerlendirmesini yaptı ve bizi iktidara getirdi'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti: ''Bir defa bir kapalı bir toplum değiliz. Biz açık bir toplumuz. Artık biz o demir perdelerin yaşandığı dönemin partisi de değiliz, ülkesi de değiliz. Perdelerin hepsi yıkıldı. Artık demir perde yok, biz açık toplum mücadelesini veriyoruz. Eğer siz dünyaya kapalı yaşayacak olursanız, o zaman sadece 780 bin kilometre kare içerisinde kalırsınız ve ondan sonra bir müddet geçer, nefes alamaz hale gelirsiniz. Türkiye'nin şu anda satılan hiçbir şeyi yoktur. Tam aksine Türkiye'nin dünyada yükselen itibarı vardır.''
Dış ticaret hacmini de artırdıklarını anlatan Erdoğan, diplomatik ilişkilerin çok farklı bir hale geldiğini vurguladı. Erdoğan, ''Yunanistan, Türkiye ile münasebetlerinde neredeydi, şimdi nerelere geldi. Bulgaristan, Romanya, Suriye, Lübnan... Geliyoruz Irak, İran, hepsi ile münasebetlerimizde çok çok iyi bir konuma geldik. Ve bizler tabii bir şeyi kendimize özellikle temel felsefe biçtik. Dedik ki 'biz düşman üretmeyeceğiz, dost üreteceğiz. Türkiye, 79 senede ihracatı 36 milyar dolar olan bir ülkeydi. Şimdi 120 milyar dolara ulaştık'' diye konuştu.
''Biz üretiyor muyuz peki?'' sorusuna Erdoğan, ''Üretiyoruz tabii'' yanıtını verdi.
''O konuda yatırım var mı'' sorusu üzerine Erdoğan, ''Tabii, sürekli bu yatırımlar artıyor. Gerek geçen yıl, gerekse evvelki yıl, mesela rakam 20 milyar dolarla, 22 milyar dolara çıktı. Doğrudan yabancı sermayenin Türkiye'ye girişinde. Biz gelmeden önce yıllık Türkiye'ye giren küresel sermaye 1 milyar dolar civarındaydı. 10 yıl geriye gittiğimizde. Ortalama 1 milyar dolar, ama bu sürekli tırmandı, tırmandı, tırmandı ve bu yıl hariç 22 milyar dolara kadar çıktı'' diye konuştu.
''TÜRKİYE BİR FIRSATLAR ÜLKESİ OLDU''
Türkiye'nin bir fırsatlar ve yatırım ülkesi olduğunu vurgulayan Erdoğan, ''Şimdi tabii zaman zaman bu söylenen 'peşkeş çekiliyor, şu oluyor bu oluyor'. Bakın samimi olarak söylüyorum, bizim devletin işletmiş olduğu fabrikalar noktasında devlet, bu fabrikaları işletirken çoğu bunların zarar ediyordu. Ve bu zarar eden fabrikaları ya tamamen kapattık, başka birimlere devrettik'' diye konuştu.
''Tekstilde konfeksiyonda şu anda bizde bir durgunluk var. Niye bir durgunluk var biliyor musunuz?'' diye konuşan Erdoğan, ''Bunun tek sebebi var, eskiden biz tekstilde, diyelim ki bir fabrikada 500 kişi çalıştırıyorduk, şimdi aynı fabrikada biz 50 kişi çalıştırıyoruz. Niye? Teknolojiyi aldı, 500 kişinin yaptığı işi şimdi 50 kişi ile yapıyor'' dedi.
Erdoğan, eskiden ''emek yoğun'' çalışıldığını, ancak günümüzde teknoloji yoğun çalışılmaya başlandığını anlattı.
''Teknolojiden dolayı işsiz kalan insanlarımız için ne düşünüyorsunuz'' sorusuna Erdoğan, ''Göreve geldiğimizde bakın şunu söyleyeyim, yüzde 10.9 oranında bir işsizimiz vardı. Şu anda yine bu oranda. En azından yeni artan nüfusu iş sahibi yapabildik. Azaltamadık, bunu kabul ediyorum. Ama iş sahibi yaptık. Bir nüfus artıyor bizim devamlı'' dedi.
BAŞÖRTÜSÜ SORUNU
Bir başka soru üzerine ''bazı şeylerin halkın gözünden kaçırıldığını'' ifade eden Erdoğan, ''Bizim nezdimizde 'açık-kapalı ayırımı' diye bir şey söz konusu değil. Fakat, Başbakanlık konumuna gelmiş bir insan olarak. Size bu konuda bir soru, hele hele yurt dışında yabancı gazeteci tarafından sorulduğunda, siz 'hayır ben bunun cevabını vermiyorum' diyemezsiniz. Kaldı ki bunun cevabı ilk defa orada verilmedi. Bunu çok kez konuştuk. Orada sorulan bir soru ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak ben de orada her zaman verdiğim cevabı verdim'' diye konuştu.
''Bu konuda bu kelimelere takılıp kalma olayı, ne yazık ki bazı niyet itibariyle dürüst davranmayan bir anlayışın gereğidir'' diyen Erdoğan, şunları kaydetti: ''Şimdi bu noktada bir defa ben ülkemde, hiçbir zaman ayrımın tarafı olmadım. Ülkemde başı açık hanım kardeşimle başı örtülü hanım kardeşimin hiçbir zaman, böyle bir sıkıntısı olmasını istemem, bunun da teminatıyız. Nerede teminatıyız? Partimin bir defa bütün kadın kollarının içerisinde çalışan başörtülü bayanlar da var, başı açık bayanlar da var. Aynı şekilde ailemde de var. Örtülüsü de var, açığı da var.''
Yayın tarihi: 9 Haziran 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/09//haber,E5871F23191942428530EB17D0C6E0ED.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.