Ayşekiraz'ın fotoğraflarını ablası Merih Akman çekti.
İşte benim doğum öyküm
15 Mayıs Perşembe saat 22.30. Doktorumu arıyorum: "Akşamüzeri regl sancısına benzer bir sancı başladı. Ama giderek şiddetleniyor. Hastaneye mi gitsem yoksa sabaha kadar sabretsem mi?" "Hemen hastaneye," diyor, "En doğrusu bu. Nöbetçi doktor arkadaşım beni durumdan haberdar eder. Gerekirse ben de gelirim." Bir saat sonra hastaneye vardığımızda beni önce ultrasonla muayene edip daha sonra sancılarımın şiddetini ölçmek üzere NST denilen cihaza bağlıyor Dr. Erdinç Bey. "Ben doktorunuzu haberdar ettim. Bu sancılarla sizi eve gönderemem," diyor. Neyse hastane çantam yanımda her şeye hazırım. Hemen bir oda ayarlayıp beklemeye koyuluyoruz eşimle. Gece boyunca bağlı kaldığım NST cihazı sancı süremin kısalıp şiddetinin giderek arttığını gösteriyor. Asıl ilgi ve dikkatimi içimde neler olduğunu anlamaya harcayıp sesimi çıkarmadan dayanıyorum ağrılarıma. Daha önce Ayşe Hemşire'nin (Öner) öğrettiği nefes egzersizlerini uyguluyorum, gerçekten işe yarıyor. Bu arada sabah olsa da kendi doktorum gelse diye bekliyorum; sanki ağrılarımı dindirebilecek! Sabah 08.00'da kendi doktorum Melih Bey (Gündüz) giriyor odadan içeri; her zamanki gibi sakin, kontrollü. Elinde gece boyunca ölçülen sancı grafikleri, "Nasıl gidiyor," falan derken sesimi hiç çıkarmadan bu saate kadar dayandığım için bir aferin alıyorum. Yanındaki hemşirelere "Bu sancılarla çığlık atması gerekirdi," diyor. Doğumun ağrısız gerçekleşmesi için bana epidural taktıracağını söylüyor. İki saat sonra hiç korkulmayacak ve gayet basit bir işlem sonrası epidural veriyorlar. Of Allah'ım... O nasıl güzel bir rahatlama! Gevşeme öyle iyi geliyor ki, sanki artık 10 tane çocuk doğurabilirmişim gibi hissediyorum. Ama bunun hep böyle kalmayacağını bilmeden! Bu arada başka ne mi hissediyorum? Ağrılarım oldukça azaldı. Aslında daha da azalabilirdi. Tabii anestezi uzmanı Dr. Burak Önal'ın sözünü dinleyip elime tutuşturduğu butona daha sık bassaydım. Ama ben bebeğime zarar verir diye, ilaç butonuna basmak yerine ağrıya katlanmayı seçtim. Yanılmışım. İnsan canı ne kadar acırsa acısın, o an yine de bebeğini düşünüyor. Benim de tek hissettiğim buydu, onu bir an önce sağ sağlim dünyaya getirebilmek. Hatta bir an endişeye kapıldım, ya bu işi beceremezsem, normal doğum yapamazsam diye. Korktuğum da başıma gelmek üzereydi neredeyse... Rahmim iyice açılmaya başlamış ama kızım içerde kakasını yapmıştı. Doktorum bu durumda en fazla bir-iki saat içinde doğumun gerçekleşmesi gerektiğini, yoksa sezaryenle bebeği almak zorunda kalacağını söyledi. Kızımın oksijensiz kalmaması için bana oksijen verdiler, bir şişe de serum. Tabii moralimi ne kadar yüksek tutmaya çalışsam da bir ara gözlerimden yaşlar akmaya başladı ama sustum. Çok ağlarsam kızım da strese girer diye... Yaklaşık bir buçuk saat sonra hemşire kontrole geldiğinde heyecanla "Tamam rahiminiz açılmış, doğuma almamız gerek sizi," dedi. Bunu o da beklemiyordu sanki, beni alelacele sedyeye koydular ve doğru doğum odasına... O sırada sancılarım epey azalmış ama gelmek üzere olan bebeğimin baskısından dolayı kasıklarımda ağrıyla karışık ciddi bir ağırlık hissediyordum. Ve inanın doğurabileceğime aklım hiç ama hiç kesmiyordu. Ama ben her ne kadar yapabileceğime inanmasam da doktorum bana inandı ve gerçekten büyük moral verdi. Ben de onun yüzünü kara çıkarmamak için elimden geleni yapmıştım sanırım çünkü 15-20 dakika sonra kızım göğsümdeydi. Tabii tüm bu süreçte eşim yanı başımda, en çok ihtiyaç duyduğum sevgisini ve desteğini bana vermeseydi, durum ne olurdu bilemem... Ama inanın asla başarılmayacak şey değil, normal doğum inanılmaz bir duygu. Bebeğinizin içinizden çıkış anı tarif edilemez. Önce tatlı bir sıcaklık, sonra sanki sonsuzluğa uzanan bir hafiflik ve boşluk... Hiç abartmıyorum sadece bu duyguyu yaşamak için tekrar tekrar doğurmak isteyebilir insan (tabii mümkünse dokuz ayı yaşamadan). Bir de onu göğsünüze koydukları an var ki, "Vay be, ben daha önce hiçbir şey yaşamamışım," diyorsunuz. Bir hafta olacak ve ben hâlâ karşımda yatan bu meleğin benim karnımdan çıktığına inanamıyorum. İlk üç günüm onu seyretmekle geçti. Hatta gece uyurken nefes alamaz, bir şey olur ve ben göremem diye, gözlüğümü hiç çıkarmadan (gözlerim ileri derecede miyop da) yattım beşiğinin yanı başında. Ama şimdi tüm endişelerim yavaş yavaş kayboluyor ve yerini müthiş bir huzur ve mutluluğa bırakıyor. Bu dokuz aylık yolculukta yanımda olan tüm aileme, dostlarıma ve iş arkadaşlarıma teşekkür etmek istiyorum. Ve tabii iltifatlarıyla kendimi mükemmel hissetmemi sağlayan doktorum Melih Bey'e de. Eşim mi, ona hiçbir teşekkür kâfi gelmez!
Yayın tarihi: 31 Mayıs 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/31/ct/haber,BCF18C99E7D54EF0A7E70251F502CD68.html
Tüm hakları saklıdır.