Kuraklık yüzünden buğday, domates, pirinç daha az yetişiyor. Koskoca Van Gölü 15 yıl sonra yok olacak. Bodrum beton ormanına dönüşüyor. Boğaz sırtları kaçak yapılarla doldu bile... Tüm bunlara karşın alınan önlemler ise belirsiz.
Son günlerde kafamı kurcalayan temel sorun, ülkemizin geleceği. Siyasal ve ideolojik açıdan değil, onu konunun uzmanlarına bırakıyorum. Ama çevre sorunları, iklim, tarımdaki kriz ve onun çağrıştırdığı yokluk, hatta açlık tehlikesi gibi sorunlar zihnimi sürekli işgal ediyor. Nasıl etmesin ki, ülke sanki ayaklarımızın altından kayıp gidiyor. Neyi konu edelim, nereden başlayalım? Görülmemiş kuraklık sonucu yaşanan ürün azalması, örneğin sadece buğdayda yüzde 80'e yakınmış, bir yetkiliye göre... Pirinçten domatese hep aynı şey. Peki, ne olacak? Özellikle Doğu yörelerimizdeki kuraklık nedeniyle Batı'ya, büyük kentlere doğru büyük bir göçün başlama olasılığını, geçen gün bir köşe yazarı "Tsunami geliyor," diye niteledi. Peki, yetkililerimiz bu duruma karşı hangi önlemleri alıyorlar? Bilen, duyan var mı? Acaba bunlar tüm dünyanın etkilendiği genel bir iklim değişikliğinin sonucu mu? Yoksa olup bitene biz Türkler de özel bir katkıda mı bulunuyoruz? Yani bir zamanlar (söylendiği gibi) Orta Asya'yı kurutup zoraki olarak batıya doğru göç ettiğimiz zaman yaşananları, şimdi Anadolu'da mı yaşıyoruz, yaşayacağız? Baksanıza, sürekli orman örtüsünü tahribe yönelik alınan kararlara. Orman alanlarının Kültür ve Turizm Bakanlığı eliyle turistik tesislere açılması yetmiyor, Başbakanımız da geçen dönem denenip Sezer'in vetosuyla yürürlüğe konulamayan 2-B Yasası'nın (yani 'orman niteliğini kaybetmiş arazilerin imara açılması') yeniden Meclis'e geleceği müjdesini vermiş. Ayrıca Bodrum'un ne hale geldiğini görüyoruz: Mevsimi geldi ya, her gün gazetelerde çıkıyor. Yakında orası da tıpkı Kuşadası gibi bir beton ormanına dönüşecek. Bakanlığın yeni imar kararının Bodrum'u kurtaracağı mı, yoksa iyice betonlaştıracağı mı hâlâ anlaşılmadı, tartışılıp duruyor. Ve daha bir sürü olay. Örneğin koskoca Van Gölü bitmek üzere, 15 yıl sonra yok olacakmış. İstanbul'da İnönü Stadı'yla ilgili korkunç haberler çıkıyor. Stadın yenilenmesiyle kalınmayacak, yanı başındaki İETT garajı olan yere de koskoca kongre salonları planlanıyor. Kentin göbeğinde, 2 nolu yeşil alanın ortasında, zaten hatalı olan bir tesise sonsuz büyüme hakkı veriliyor. Nerden, nasıl, hangi mantıkla? Ve ben, Anneler Günü'nü Ulus'taki Sunset restoranın nefis manzaralı terasındaki brunch'la kutlar ve önümüzde uzanan o eşsiz yeşilliği, vaktiyle çıkarttıkları Boğaz Koruma Yasası'yla sağlayan rahmetli Çelik Gülersoy, dönemin cumhurbaşkanı Kenan Evren ikilisini minnetle anarken, gazetede bir haber: Boğaz sırtlarına şimdi de 'statik takviye' yaftası altında kaçak yapılar dikiliyormuş. Allah tüm bunları yapanların cezasını versin. Yahu, üç kuruşluk çıkarınız uğruna şu güzelim ülkeyi yaşanmaz hale getirmeden rahat etmeyecek misiniz?
Bugünkü Tüm Yazıları
Ülkeyi yaşanmaz hale getirenler üzerine
Yayın tarihi: 16 Mayıs 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/16/cm/haber,B98CEA5837444E4498B2AEE22E4BEA5E.html
Tüm hakları saklıdır.