Galatasaray'ın bazen tek yabancılı, bazen yabancısız kadrosunun, sahada sergilediği tempo, yardımlaşma ve rakibi oynatmayan pres sayesinde bugünkü konuma gelmesi ders niteliğindedir.
Günümüzde, ne kadar yetenekli olursa olsun koşmayan, pres yapmayan ve devamlılığı olmayan oyuncular kabul görmüyorlar.
Kaliteli, kariyerli yabancılar eğer koşmuyorlar, savaşmıyorlarsa; medyanın, yöneticilerin ve taraftarların bunlara ilgi göstermemeleri lazım. Çünkü hak etmiyorlar. Geçen hafta Chelsea-Liverpool maçını Londra'da izledim. İki takımın oyunu yönlendiren isimleri Lampard ve Gerrard. Sezon sonu olmasına ve ağır maç trafiğinde o kadar yorulmalarına rağmen, 120 dakika sahanın her yerinde pres yaptılar. Adam eksiltmeye ve oyunu yönlendirmeye çalıştılar.
LİNCOLN NE KATKI YAPTI? Şimdi G.Saray'dan Lincoln'ü örnek vermek istiyorum. Kalitesi, yetenekleri tartışılmaz ama takımına ne katkıda bulundu? Bütün sezon ya sakattı ya yürüyerek oynadı. Bütün bunlara rağmen final niteliğindeki Fenerbahçe ve Sivas maçlarında Galatasaray cephesi Lincoln'ü en önemli silah olarak gördü.
Ama Lincolnsüz, tamamına yakını Türk futbolculardan kurulu Galatasaray, bu iki maçtaki performansı ve aldığı neticelerle futbolun bir takım oyunu olduğunu kanıtladı. Bu konudaki görüşlerim için bir diğer örnek de 2000 senesindeki UEFA şampiyonluğu... O yıl Galatasaray, birbirinden güçlü takımları eledi, finalde de dünya devlerinden Arsenal karşısında kupayı kazandı.
Biri kaleci 3 yabancıyla... Hagi uzatmada kırmızı kart gördükten sonra da iki yabancılı 10 kişiyle. ZİCO'DAN İNTİHAR 11'İ Şimdi gelelim Zico'ya... Gençlerbirliği maçı çok önemliydi. Alınacak 3 puanla Sivas'ın galibiyeti halinde şampiyonluk ibresi Fenerbahçe'ye dönecekti. Bunu bir tarafa bırakalım, Gençlerbirliği karşısında kaybedilecek puanlar ise Trabzon deplasmanında galibiyet haricinde bir netice sonrası Fenerbahçe'yi UEFA kupasının bile dışında bırakacaktı.
Böyle kritik bir maçta, Zico yine Maldonado'yu oynattı. Sol kulvarda birbirleriyle belki de hiç oynamamış Uğur BoralAli Bilgin ikilisini görevlendirdi. Gol kralı da kulübedeydi. Yine tam bir intihar 11'iydi. Ama bu sefer korktu ve değişiklik için 60. dakikayı bekleyemedi. Maldonado ve Ali Bilgin'i dışarı aldı. Maldonado'yu ıslıklattı, Ali Bilgin'i ise tam bitirdi. SEMİH'E DİYECEK YOK Semih oyuna girdikten sonra kontrol Fenerbahçe'ye geçti. Bir gol ve bir asistle takımının Şampiyonlar Ligi'ne katılmasını sağladı. Kendisini takdir etmekten başka söylenecek bir şey yok.
Zico, büyük teknik adam yanlışlarının yanı sıra bu sezon dünyada benzeri olmayan bir uygulamaya imza attı. Hem sistemi işleten hem gol kralı bir santrforu müzmin yedek yaptı. Zico'da birazcık vefa duygusu olsa hak etmediği halde sınırsız kredi tanıdığı Kezman ile Semih'i Gençlerbirliği maçında ilk 11'de çift santrfor oynatırdı. Son bir paragraf da yönetim için açmak istiyorum. Yabancı sayısı sınırsız olsa da transferde günümüz futbol ilkelerine uygun oyuncular alınmalı.
TAKIM RUHU ŞART Büyük yeteneklerine rağmen koşmayan Alex, Avrupa'daki güçlü rakiplerden birine gitse bu durumuyla 18 kişilik kadroya dahi giremez. Ama ülkemizde bu tip oyunculara hayranlık duyuluyor. Alex'in kupa dahil son 3 Galatasaray ve iki Chelsea maçında yaptığı tek olumlu icraat yok. Kezman'ın hali ortada. Maldonado gibi 5 metrekare içinde oynayan bir oyuncu transfer edildi. Hem de kadroda 4 tane ön libero varken.
İşte bunlar ileriye dönük ders alınması gereken örnekler.
Ayrıca büyük hedefler için takım ruhu şart. Buna bir örnekle yazımı noktalıyorum.
Galatasaray'la final derbisi var. Kariyeriyle, ağırlığıyla arkadaşlarına yakın destek vermesi gereken
Roberto Carlos İstanbul'da olmak yerine Brezilya'da hayatını yaşıyor. Ameliyat masasından kalkan Hasan Şaş hastaneden kaçıp Sivas'ta arkadaşlarının yanında!
Yayın tarihi: 6 Mayıs 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/06//haber,5E3F3CD84CF3457498B9A47164C018BA.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.