kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 14 Mart 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Günaydın 
YÜKSEL AYTUĞ

Benim Oscar'ım Nehir Erdoğan'a...

"....And Oscar goes to Nehir Erdoğan!.." Meleğin Sırları (Broken Angel) filminin galasında aklımdan hep bu cümle geçti: "Ve Oscar Nehir Erdoğan'a gidiyor!.." Gelecek yıl Oscar ödül töreninin sunucusunun ağzından bozuk bir telaffuzla "Ne-yyir Erdugaaaan" kelimelerinin dökülmesini hayal ettim, koltuğumda zevkten dört köşe olurken... Nehir Erdoğan, pek çokları için gölgede kalmış programların sunucusu, sabun köpüğü dizilerin sıradan oyuncusuydu. Ama Türk-Amerikan ortak yapımı, Hollywood kokulu Broken Angel'da eline geçirdiği fırsatı muhteşem bir performansla değerlendirmişti. Perdede öyle büyüdü ki, -filmin diğer ekibi hiç alınmasın- o beyaz boşlukta başka kimseye yer bırakmadı. Gördüklerim bana iyi bildiğim bir gerçeği hatırlattı: "İyi oyuncu yoktur, iyi proje vardır..." Bir oyuncu ne kadar yetenekli olursa olsun eğer doğru zamanda, doğru yerde, doğru projenin içinde olamazsa, parlak bir kariyeri ancak hayalinde görür. Ama ya tersi olursa?.. İşte bu fırsatı eline geçiren Nehir Erdoğan pek çok Hollywood aktristini kıskandıracak bir oyunculuk örneği veriyor. New York'un o batılı fonunun önünde hiç de "eğreti" durmuyor. Sade ama etkileyici ve inandırıcı oynuyor. Bu arada acılı ve kaygılı anne Şermin rolündeki Ayşemil Samlıoğlu'nun da hakkını yemeyelim. Broken Angel, Amerika'da yaşayan bir avuç Türk'ün 5 yıllık rüyasının gerçekleştiği bir proje... 500 bin dolar gibi uluslararası bir film için artık "cüzi" sayılabilecek bir bütçeyle böyle bir başarıya ulaşılması ayrıca takdir edilmesi gereken bir konu. Hatta öyle ki, bazı yan roller, oradaki eşdost içinden seçilen yarı profesyonel oyuncular tarafından canlandırılmış. Sponsorlar ise "yarı yolda" bulunmuş. E öyleyse koca bir alkış da yapımcısı Leslie Bates Büyüktürkoğlu ve yönetmeni Aclan Büyüktürkoğlu'na... Film, Almanya'dan sonraki ikinci "acı vatan" ABD'yi Türklerin gözüyle anlatıyor. Melekler Şehri Los Angeles'a sırtında melek şeklinde bir yarayla gelen ve ölen babasının onu hep "Küçük meleğim" diye sevdiği Ebru, kendini bir dizi kâbusun içinde buluyor. O, türlü acıya gırtlağına kadar batarken, bir sağır-dilsiz melek Ebru'yu hep takip ediyor. Meleğin Sırları, bugüne kadar film ve dizilerde hep güler yüzünü gördüğümüz Los Angeles'ın gerçek ve korkutucu suretini önümüze seriyor. Üzerinde Hollywood starlarının isimlerinin bulunduğu şu meşhur yıldızlı bulvarda, gece yarısından sonra bir köşeye kıvrılmış evsizlerin kolları, bacakları o yıldızların köşelerine değiyor. Film bana göre Kurtlar Vadisi: Irak'tan çok daha keskin bir ABD eleştirisi de getiriyor. Bir sahnede Ebru kaldığı pansiyonun salonuna giriyor. Bir köşede lezbiyenler sevişiyor, diğer köşede esrar çekenler var. Cahil Amerikalılar, Türkiye'yi Arapça konuşulan, tüm kadınların çarşaf giydiği bir Ortadoğu ülkesi sanıyorlar. Ebru etrafına tiksinerek bakıp, şöyle diyor: "Neden göçmenlere ihtiyaç duyduğunuz çok açık!.." En büyük temennim bu filmde çağlayan Nehir'i öncelikle Hollywood yapımcı ve yönetmenlerinin görmesi. Sonra da Oscar ve nihayet SİYAD jürisinin...