kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 11 Mart 2008, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Evet Hayır

Pazar günü dört Avrupa ülkesinde sandıklar kuruldu. İspanya ve Malta'da genel seçimler, Fransa'da yerel seçimlerin ilk turu, Macaristan'da da referandum için.
Bizim ilgimizi en çok Macaristan deneyi çekti.
23 Ekim 1989'da sosyalist rejime son veren, 1999'da NATO'ya, 2004'te de AB'ye katılan bu ülke 2002'den beri iki sol partinin (Macar Sosyalist Partisi ve Özgür Demokratlar Birliği) kurduğu koalisyon hükümetince yönetiliyor. Hükümet parlamentodan kavgadöğüş çıkardığı "Reform paketi" ile doktor ve hastane vizitelerini, yani ziyaretlerini paralı yaptı, ayrıca üniversiteye kayıtlardan da harç alınmasını kararlaştırdı. Aman aman para değildi istenen: Muayenede 1.6 YTL, üniversiteye kayıtta 760 YTL.
Ana muhalefet Macaristan Demokratik Forumu'nun (milliyetçi-muhafazakar çizgide) bastırmasıyla reformlar halkın oyuna sunuldu. Sonuç: Referanduma katılım oranı yüzde 50'nin üstünde oldu. Sandığa gidenlerin yüzde 83.5'i, yani ezici çoğunluğu üç yasanın da iptali yönünde oy kullandı. Hükümet sonuca saygı göstereceğini, 1 Nisan'dan itibaren paralı muayene ve paralı üniversite uygulamasına son vereceğini açıkladı. Gerek Budapeşte'deki siyasi çevreler, gerekse gözlemciler, Macarlar'ın 1989'dan bu yana ilk kez sandığa böylesine yoğun bir ilgi gösterdiğini belirtiyorlar.
Demokrasinin seçimden seçime oy kullanmayla sınırlı olmadığına güzel bir örnek.
Aslında Avrupa'nın birçok ülkesinde (Danimarka, İrlanda, İsviçre, İtalya, Almanya, İspanya gibi) halkın yaşamını doğrudan etkileyen konularda referanduma gitmek, doğrudan demokrasinin vazgeçilemez koşulu haline geldi.

Hani referanduma alışacaktık?
Halk iradesine saygının ne boyutlara vardığını göstermek için sadece iki ülkeden örnekler verelim.
İşte İtalya'daki referandum konularından seçmeler: Siyasi partilerin finansmanı, silah taşıma, kürtaj, nükleer santrallerin yeri, tarım ilaçları kullanımı, uyuşturucu yasağı, sendika aidatlarının otomatik kesilmesi, dükkanların çalışma saatleri, filmlerin ortasına reklam spotları serpiştirilip serpiştirilmemesi.
Ve işte İsviçre'de neredeyse "Ulusal spor"a dönüşen referandumlardan bir demet: Toplu ulaşım araçlarının teşviki, hayvanların tıbbi deneylerde kullanılmaması, cinsel suçlar için ceza yasası değişikliği, akaryakıt fiyatlarının artırılması, su kaynaklarının korunması, savaş uçağı alımının yasaklanması, içki ve sigaraya reklam yasağı, milletvekili maaşının artırılması, vicdani retin suç olmaktan çıkarılması, seçmen yaşının 18'e indirilmesi...
Bir örnek daha: AB'nin yeni anayasası olan "Lizbon Anlaşması"nda da değişik ülkelerden 1 milyon imzanın toplanmasıyla AB Komisyonu'na öneride bulunma hakkı var.
Türkiye'de ise sadece yeni anayasa yapıldığında referanduma gidiliyor. Bir de anayasa değişiklikleri Meclis'ten 3'te 2'nin altındaki çoğunlukla geçerse veya sonuç ne olursa olsun Cumhurbaşkanı takdir hakkını kullanırsa.
Ah, tabii yerel çapta referandum da mümkün. Örneğin bir yerde çimento tesisi kurulup kurulmaması için o yöre halkının görüşüne başvurulabilir. Ama nükleer santral kurulup kurulmaması için asla!
Örneğin bir köyün veya kasabanın nereye bağlanmak istediği konusunda da halkın görüşü sorulabilir. Ama bir çırpıda 863 belediyenin lağvedilmesi konusunda zinhar!
Hem de o belediyelerin bazıları referandumla, yani halkın iradesiyle kurulmuş olmasına rağmen.
Hem de demokrasinin "Sandıkla getirilen yasayla iptal edilemez, yani temsilcilerin iradesi millet iradesinin üstünde olamaz" temel ilkesine rağmen.
Hem de Başbakan Erdoğan geçen yıl cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili referandumdan sonra "Referanduma alışalım. Gelişmiş ülkelerde her konuda referandum yapılabiliyor" demesine rağmen.
Hem de 60'ıncı Hükümet programında, "Siyasal karar alma süreçlerinde ilgili toplum kesimlerinin görüşüne başvurulacağı" taahhüt edilmesine rağmen.
Halkı doğrudan ilgilendiren yasalarda referandum yolu kapanınca geriye Anayasa Mahkemesi kalıyor. Yüksek yargının varlığı elbette güvence ama "Tek seçenek" olması, doğrusu demokrasimize pek yakışmıyor.