İstanbul Büyükşehir Belediyesi, halkla ilişkilerde parmak ısırtacak kadar başarılı bir performans gösteriyor. Açık hava mecralarını afişleriyle donatmak için yıl dönümlerden özel günlere kadar hiçbir etkinliği kaçırmıyor. Helal olsun! Yarın kutlanacak "Dünya Kadınlar Günü"nü de atlamadı tabii; reklam panoları Belediye'nin kadınlara götürdüğü hizmetleri hatırlatan afişlerle süslendi. Arabayla gidip gelirken ve hava almak için yürüyüşe çıktığımızla hepsini dikkatle inceledik. Ama birinin önünde donakaldık. Belediye'nin Kadın Koordinasyon Merkezi ile İstanbul Kadın Araştırmaları Merkezi'nin düzenlediği paneli duyuruyordu. Konusu: "Kadın dostu kente doğru..."
Donakaldık; zira bu "Kadın dostu" klişesi iğreti, sırıtan bir nezaket ambalajına sarılmış "Kadını ikinci sınıf gören zihniyet"in dışavurumuydu. Çünkü bu klişe bugüne kadar belediyelerce iki hizmet için kullanıldı:
"Çevre dostu" ve
"Hayvan dostu" . Yani çevreyi koruyan, sokak hayvanlarını koruyan yerel yönetim. Şimdi korunacaklar grubuna kadın da eklenmiş oluyor.
Çevre nasıl korunuyor? Daha az karbon salan yeşil motorlu otobüsler çalıştırarak. Hayvan nasıl korunuyor? Barınaklara kapatarak.
"Kadın dostu" yaklaşım nasıl olacak, kadın nasıl korunacak? Örterek ve sokaktan eve çekerek mi?
Yoksa Prof. Ergun Özbudun başkanlığındaki hukukçulara hazırlatılan yeni Anayasa taslağının 9'uncu maddesine göre mi? Hatırlayın, kadın kuruluşlarının "Eşitlik mücadelesini yüzyıl geriye götürecek" diye kıyameti kopardıkları taslakta şöyle deniyor: "Kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelliler özel surette korunmayı gerektiren kesimlerdir."
Kadınlar; mevzi kaybediyorsunuz İşte bu anlayış yüzünden
erkeklerde yüzde 71.3 olan işgücüne katılım oranı kadınlarda yüzde 24.8'e kadar geriledi. Kadınları doğal ya da biyolojik görev dağılımı yaklaşımıyla "Eş ve anne"ye indirgeyen bu anlayış sonucu Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK) verilerine göre son bir yılda 237 bin kadın çalışan işinden ayrılıp evine kapandı. Kadınları geleneksel rolüyle yetinmeye mahkum eden bu anlayış yüzünden Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün
(OECD) 30 üyesi içinde Türkiye kadın istihdamının en düşük olduğu ülke durumuna geldi. Şu rakamlara bakın: Çalışma çağındaki kadın nüfusun sadece yüzde 24.3'ü çalışıyor. En verimli dönem olan 25-29 yaş arasındaki genç kızların üçte ikisi, 5.5 milyon kız evde oturuyor. Her 10 genç kızdan 7'si ne öğrenim görüyor, ne de çalışıyor. Bu oranların hepsi Avrupa'nın 5 katı!
Alev Alatlı'nın Zaman gazetesinin sakıncalı görüp yayınlamadığı "İçerden mırıldanmalar" yazısında belirttiği duadaki ("Allahümme ecirna min şerri'nnisa"; yani mealen "Allahım bizi kadınların şerrinden, fitnesinden ve onlarla imtihan olup kaybetmekten koru") 1500 yıllık korkunun getirdiği bu anlayış sonucu, AB üyelerinden vazgeçtik, AB üyeliğine adaylar arasında bile Türkiye kadın-erkek eşitliğinde en geri ülke olarak gösteriliyor. Yani Makedonya bile bizden ilerde.
Bu anlayış sayesinde
kadınların ekonomiye katılımı sıralamasında Türkiye 128 ülke arasında 118'inci sırada. Kadın mülkiyet hakkı önündeki son kısıtlama 150 yıl önce yayınlanan "Arazi Kanunnamesi" ile kaldırılmasına, mirasın kızlar/kadınlar ve erkekler arasında eşit paylaştırılması ilkesi 1858'de hukukumuza girmesine rağmen, bugün
gayrimenkullerin yüzde 92'sinin erkeklere tapulu olması da işte bu anlayışın, bu zihniyetin mirası. Anayasa taslağına göre kadınlar "Çocuklar, yaşlılar ve engellilerle birlikte" özel olarak korunması gereken kesim.
Belediye'ye göre kadınlar "Çevre ve hayvanların yanı sıra" dost yaklaşım gerektiren kitle.
Kadınların bu "Eksik etek" muamelesini reddetmeleri, özgür, çağdaş, güçlü ve özgüvenli bireyler olduklarını kabul ettirmeleri, tam eşitliğe dayalı statüyle toplumdaki yerlerini almaları için galiba yeni bir savaş açmaları gerekiyor. Yoksa bir gün sıfırdan başlamak zorunda kalabilirler.
Yayın tarihi: 7 Mart 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/07//haber,04D689AD6E26452BA00E1BBAE289143E.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.