Doğumunun 100. yılında, feminizme ve kadın hareketine kazandırdıkları yerine, çıplak fotoğrafıyla adından söz ettiren Simone de Beauvoir'ı anmadan olmaz. 9 Haziran 1908'de doğan ve 14 Nisan 1986'da ölen Beauvoir, yaşamı boyunca kadınların 'diğer' yani sapkın ve anormal canlılar olarak görüldüğünü iddia ederek, bu fikrin aksini yerleştirmek için mücadele etti. Soğuk ve mesafeli dış görünüşü, kadın hakları konusundaki ilerici fikirleri, bedeni yerine zekasını konuşturması nedeniyle hayattayken 'dişi idol'ler arasına giremeyen Beauvoir'ın ölümünden 22 yıl sonra adeta Marilyn Monroe durumuna düşürülmesi, erkeklerin geç de olsa ondan bir tür intikam almaya çalıştıklarının göstergesinden başka ne olabilir? Oysa o, daha Sorbonne Üniversitesi'nde felsefe ve psikoloji eğitimi aldığı yıllarda 'castor' yani 'cesur' lakabıyla bilinen ve 1949'da kadınların gördüğü baskıların bilimsel incelemesini yaptığı İkinci Cins (Le Deuxieme Sexe) adlı kitabıyla dünya kadınlarının sesi haline gelerek, özgürlük bayrağını taşıyan feminizmin öncülerindendir. Adı hep Jean Paul Sartre ile paralel anıldı. Sartre ile hiç evlenmeden bir ömür boyu sürdürdükleri ilişki de iki cins arasında 'başka bir tür' ilişkinin de sürdürülebileceğinin kanıtıydı. Kendi gücünün farkına varıp, kendini geliştirmeyi seçen kadınlara örnek olan Beauvoir'ı unutulmaz kılan sözü bütün kadınların kulağına küpe olacak nitelikte: "Kadın doğulmaz, kadın olunur.''
Yayın tarihi: 8 Mart 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/08/ct/haber,84E5F5F0D3734ED690E1FFBF49308C92.html
Tüm hakları saklıdır.