kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 8 Mart 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Acun Ilıcalı

'Kurnazlar'da inecek var!

SAMİ TOSUN
Eğer ben biraz kurnaz bir tosun olsaydım, Ahmet Çakar ya da Acun Ilıcalı gibi olurdum. Ne yazık ki, genetik kimine daha fazla kurnazlık hormonu veriyor. Ha, bu arada, kurnazlık hormonu var mı, yok mu tartışmasına hiç girmeyelim, kati surette var. Yoksa bikini giyerim... Efendim, yine ne saçmalıyor bu tosun demeyin, şuurum yerinde. Ahmet Çakar, Şampiyonlar Ligi'ndeki Sevilla-Fenerbahçe maçı ile ilgili olarak, "Fenerbahçe tur atlarsa bikini giyerim. Hatta jartiyer bile giyerim!" laflarını etti ve maçın ardından memlekette Fenerbahçe'nin turu geçmesi değil, Ahmet Çakar'ın bu sözleri konuşuldu. Ahmet Çakar çok kötü bir pokercidir ama bu hareketiyle muhteşem bir blöf sanatına imza attığını söylemek istiyorum. Evet, mesela kaleci Volkan'ın yediği anlamsız gollerin ardından kurtardığı penaltılar ya da ilk kez bir Türk takımının Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale kalması falan değil, Ahmet Çakar tartışılıyor futbol âleminde. Gazeteler internet sitelerinde çeşit çeşit bikinili Ahmet Çakar fotomontajları yayınlıyor, televizyon programlarında Ahmet Çakar'ın bikini giyip giymeyeceği üzerine tahminler yapılıyor. Her tarafta Çakar var. Çakar çakmış vaziyette, kasıla kasıla gülüyor, eminim. E, bu memlekette ne yaparsan yap, yeter ki birileri seni konuşsun, mesele budur. Bakın, kimse Tosun'u konuşuyor mu? Hayır. İşte bu yüzden ben başarısızım, Çakar başarılı...

SÜZÜLEN GÖZLER
Çakar'ın kurnazlığı zaten yüzüne vurmuş. İşte öyle kurnaz bir yüzü var... Fakat ayıptır söylemesi, zamanında müthiş bir tez üretmiştim bu yüz ifadeleriyle ilgili; kısmet bugüneymiş, sizle paylaşmak istedim. Efendim, malumunuz, Hugh Grant önemli bir aktördür. Her nevi pisliğe imza atmış, aleni sadakatsiz bu arkadaş, ne yaparsa yapsın, kadınların sevgilisi olmayı sürdürüyor. Romantik komedi prensi hâlâ... Ben bu işin gözlerde gizli olduğu kanaatindeyim. Hatta, bu mevzuda bir Saint Bernard sendromundan söz etmek mümkündür. Gözleri yanlardan hafif aşağı doğru süzülen herkeste, Saint Bernard köpeklerine benzer öyle bir masumiyet ifadesi oluşmaktadır ki, mahkemeye çıksalar 'iyi hal' zaten üzerlerindedir... Bir ahbabım var, Türda Bey -evet tuhaf bir isim-, ne yaparsa yapsın kimse ona kızamaz. Hatta yaptığı çok acayip işlerde bile, "Tosun, kendine benzettin sonunda bu adamı da!" derler etraftan. Yani, onun yanında dolaştığınız zaman, günah keçiliğini de kabullenmiş olursunuz. Gözleri aynı Hugh Grant gibi. Yanlardan aşağı doğru süzülüyor!.. Acun Ilıcalı da aynı şekil!.. Evet, Acun'un çok sevilmesinin formülü, yanlardan aşağı doğru süzülen gözlerindedir. Bütün evlerin temiz evladı!.. Annem bir bana bakıyor, bir de ekrandan Acun'a, sonra bana dönüp, bir pislikmişim ve keşke benim yerime Acun'u doğurmuş olsaymış gibi tekrar bakıyor. O kadar yani!.. Fakat Acun da kurnazın önde gideni aslında... Hem de feci bir kurnazlık... "Sebep?" diyeceksiniz. Hemen söyleyeyim. Değerli okurlar, bu memlekette herkes reyting için göbek çatlatıyor. Kanallar dizi yapımcılarının peşinde, yapımcılar iyi senaryo ve oyuncu kovalıyor. Dünya kadar para harcıyorlar. Neden? İyi reyting yapacaklar, kanal iyi reklam alacak, para kazanacaklar. Bu atmosferde, Acun çıkıyor, şu 'kutu açmaca' yarışmasıyla reytinglerde tavan yapıyor. Aynı zamanda, 'mazlumun yanında' pozlarında, herkese para dağıtmaya çalışıyormuş gibi, evimizin minnoşu bakışlarıyla gönülleri fethediyor. Halbuki bu işin içinde başka bir iş var... Acun'un programı reytingde tavan yaparken, dünyanın reklamı-yedi dakika sonra tekrar beraberiz kısımlarını sayınız lütfen-, dolayısıyla dünyanın parası programa akıyor. Peki orada kutu açılsın da para alalım diye bekleşen birbirinden enteresan 'yarışmacı'lar ne alıyor?

BEDAVA FİGÜRAN
Evet efendim, kimisi üç aydır orada bekleyen, bu arada programda bir çeşit oyunculuk ya da figüranlık işine giren bu arkadaşlar, ne çıkarsa bahtlarına şeklinde, kutulara elemterefiş yapmakla uğraşıyor ve mesela kişi başı ortalama 20 bin YTL ile ortamdan ayrılıyor. Evet, programın masrafı o kadar. Bir de stüdyo çekimleri var tabii ama onu saymayın bile. Buna karşılık, Acun ve kanal trilyonluk reklam geliri elde ediyor. Yani, o kadar çekim masrafı, o kadar oyuncu ve figürasyon parası veren dizilere karşı, bir Acun ve birkaç kutu işi bitiriyor. Yarışmacılar ise ortamın bedava oyuncuları gibi, el ele tutuşuyorlar, 20'den geri sayıyorlar, arada dua mırıldanıyorlar ve kutu açıyorlar. Evet, mühürü açtıktan sonra üstünü bi güzel temizledikleri o kutuları, kutsal birer hazineymiş gibi, bir de, "İçime şöyle doğmuştu," tiradları eşliğinde açıyorlar... Bu esnada kanal ve Acun trilyonluk reklam gelirini cebe indiriyor ve bir de 'para dağıtıyoruz' imajını kuşanıyor. Bir nevi, üç köfte yirmibeş hali... Programdan hiç para alamadan giden arkadaşlar var ya, işte onlar da günlerce tam manasıyla beleşe çalışmış figürasyon misali, evinin yolunu tutuyor... Ya Hamdi Bey, olay aynen böyle... Bütün mesele, yanlardan aşağı doğru süzülen gözlerde!..
Haberin fotoğrafları