kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 17 Şubat 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Türkan Gezginci'nin 10 günlük bebeğinin babası da onları terk etti. Genç kadın kızları Pınar ve Rojda'yla baba evine sığındı.

Canavar bir erkek, çaresiz bir kadın, ölü bir çocuk

MÜJGÂN HALİS
Annesinin burnunu kesen babası cezaevinden çıktıktan birkaç ay sonra dört yaşındaki Hasan'ı dişleriyle öldürdü, gizlice gömdü ve mezarında bira içti. Hasan'dan geriye ömrü boyunca cezaevinde yatacak bir baba, iki kızıyla yoksulluğa ve açlığa direnerek yaşamaya çalışan bir anne kaldı. Hasan'ın annesi Türkan Gezginci ilk kez SABAH'a konuştu..
Babası filmlerde gördüğü canavarlar gibiydi. Kaşıkla indirdiği darbelerden tatmin olmayınca, Hasan'ı ısırmaya başladı. Diş darbeleriyle yere düşen küçük çocuk acıyla kendinden geçti.

Üç yıl önce imam nikâhlı karısı Türkan Gezginci'nin (23) burnunu kesen Ahmet Kaptan, cezaevinden çıktıktan birkaç ay sonra öz oğlu Hasan Gezginci'yi (4) ısırarak öldürdü. Daha önce ilk karısını da öldüren Kaptan, bütün yaşamını cezaevinde geçirecek. Cinayetle ve yaşadığı saldırıyla ilgili şimdiye kadar hiçbir gazeteciyle konuşmayan Türkan Gezginci'yle Diyarbakır'ın Bağlar ilçesine bağlı Muradiye Mahallesi'ndeki baba evinde buluştuk. İnsanlık dışı bir yoksulluğun yaşandığı iki göz odalı evde bazı geceler aç yatacak kadar sefalet içinde yaşayan Gezginci ailesi, yaşadıkları dramı anlattı. Türkan Gezginci açlıktan emziremediği 10 günlük bebeği Rojda'yı kucağında sallayarak sorularımızı yanıtlarken, parasızlıktan okula gönderemediği yedi yaşındaki kızı Pınar da yanı başımızdaydı. Gezginci'nin yaşam öyküsü aslında yoksulluğun nelere mal olduğunun da hikâyesi... O gün sokakta arkadaşlarıyla oyunlar oynadı Hasan, Alipaşa'nın çamurlu sokaklarında koşturdu, durdu. Hava karardığında babası, halası ve kardeşiyle yaşadığı yeni evinde bir köşeye sinmiş, arkadaşlarıyla içki içen babasını izliyordu yarı uykulu. Babasının arkadaşlarının kendisine 'piç' demesine içerliyor, ama çocuk haliyle bir şey yapamıyordu. Onun öfkelenmemesi için dua ederken, iri gölgesini fark etti üstünde. Ahmet Kaptan elindeki yemek kaşığıyla her yerine vuruyordu. Düştüğü yerde Kürtçe yalvarmayla karışık ağlarken, babası darbelerinin şiddetini artırmaya başladı. Filmlerde gördüğü canavarlar gibiydi, kaşıkla indirdiği darbelerden tatmin olmamış olacak ki, Hasan vücudunda hissettiği sert ısırıklarla feryadını yükseltti. Canavarın dişleri daha sert geçmeye başladı küçücük bedenine. Acıdan bayıldığını düşündü çocuk. Yanılmıştı.

KÜÇÜK MEZARDA ALEM

Annesinin güzel oğluydu Hasan Gezginci. Türkan Gezginci'nin imam nikâhıyla evli olduğu Ahmet Kaptan'ın üç çocuğundan ikincisiydi. Belki şanslı olsaydı hep 'güzel' kalacak, kızların kalbini çalacak, kadersiz annesinin hayatını değiştirecekti. Ama öyle olmadı. Babası Ahmet Kaptan'ın onu annesinden kopardığı günden birkaç ay sonra, bütün Türkiye onun ölü fotoğraflarıyla tanıştı. Hep öfkeli olan, sürekli sarhoş gezen ve esrar içen babası 2007'nin kasım ayının ilk haftasında onu kafasına kaşıkla vura vura ve tam 17 yerinden ısırarak öldürdü. Çocuk son nefesini verdiğinde kafasını kaldırıp saate baktı canavar baba, gece 03.00'tü. Cesedin başında üç saat bekledi, sonra yakınlarında oturan akrabaları Fesih ve Saim Kaptan'ın kapılarını çaldı. Onlara, "Oğlumu öldürdüm, yardım edin de gizlice gömelim," dedi. Apar topar sepetli bir motosiklet ayarladılar. Hasan'ın soğumaya başlayan bedenini bir battaniye sarıp, Diyarbakır'ın dışındaki sık ağaçlıklı yapısıyla bilinen Hevsel Bahçeleri'ne doğru yola çıktılar. Gözden ırak bir yer aradılar uzun uzun ve Hasan'ın küçük bedenini gömdüler buldukları yere. Canavarlıklarını yürekleri sızlatan bir seremoniyle tamamladılar, Hasan'ın mezarının üstünde bira ve sigara içtiler, sonra da hiçbir şey olmamış gibi oradan uzaklaştılar.

HER ŞEY O GECE BAŞLADI

Hasan'ın feci bir şekilde öldürülmesiyle sonuçlanan olaylar zinciri üç yıl önce korkunç bir gece başladı. O gece, Bağlar'ın Muradiye Mahallesi'nin belleğinde hep taze kaldı. Aile Yoksuldu, evsizdi... En az onlar kadar yoksul olan Hasan'ın dedesi Abdullah Gezginci (65) ablası Pınar, kardeşi Ahmet, annesi Türkan ve babası Ahmet'e iki gözlü evinin bir odasını vermişti. Yaşlı adam kızının çocuklarıyla sokaklarda yatmasına dayanamamıştı. Ahmet Kaptan zalim bir adamdı, karısına ve çocuklarına kötü davranıyor, çalışmıyordu. Ara sıra çapa yapmaya, hayvan gütmeye gidiyor, oradan kazandığı paraları da alkole ve esrara yatırıyordu. Türkan annesinin kuzeni olan kocasından hem korkuyor hem de çaresizliğine yanıyordu. Ancak ne kadar zalim olsa da ilk karısını bıçaklayarak öldüren bu adamın, ne kendisini ne de çocuklarını öldüreceğini aklından bile geçirmiyordu. Zaten geçirse de elinden bir şey gelmeyecek kadar çaresizdi. 2005'in 20 Aralık gecesi esrarı biten kocası ondan ısrarla kendisine 'mal' bulmasını istedi. Bu isteğe direnen genç kadın şiddetli bir kavganın sonucunda onu içki şişeleriyle baş başa bırakarak uykuya daldı. Her evden bir silahın çıktığı, uyuşturucu kullanımı ve fuhuşun çokça görüldüğü, cezaevini ikinci ev bilenlerin yaşadığı Muradiye Mahallesi'nin 2. Sokağı o gece canhıraş bir çığlıkla uyandı. Üç çocuk annesi gencecik bir kadın daha bir haftalık bebeği Ahmet'in beşiğine kan damlata damlata zorluyordu üstüne kilitlenen kapıyı. Önce kardeşleri uyandı Türkan Gezginci'nin çığlıklarına, sonra da dört yaşındaki Pınar'la, iki yaşındaki Hasan. Acıdan gözleri görme hissini, kulakları duyma duyusunu yitirmişti sanki. Burnu ise ateş düşmüşçesine yanıyordu. Uykusundan bu yangının acısıyla uyandı. Güzel yüzünü hokka gibi süsleyen burnunun sadece bir burun deliği suratında duruyordu, ekmek bıçağıyla kesilen gerisi düştü düşecekti. Kapıyı tekmeyle açtılar ve hastaneye gittiğinde ilk şaşkınlığı geçen doktorlar hemen diktiler burnunu ama artık burnunda bir yamayla geçirecekti ömrünü. Elindeki bıçak izleri de dikilir dikilmez, hastaneden kaçarak çıktı. Burnunu kesen kocası tutuklanmıştı.

İKİNCİ KEZ EVLENDİ
Sığındığı baba evinde çocuklarına hem annelik hem babalık yaparken, Ahmet Kaptan'la olan evliliğini de bitirmeye karar verdi. Hâlâ gençti, hâlâ güzeldi. Komşuları Kasım, onu babasından istediğinde 'bir kurtuluş' diye başladı ikinci evliliğine. Ama onunla da sadece imam nikâhıyla evlenmişlerdi. Çobanlık yapan kocası çocuklarını da kabul etmişti. Ama genç adam kendi çocuğunu da kucağına almak istiyordu. Türkan, evlenir evlenmez hamile kaldı bu yüzden. İki aylık evliyken, hayatının kâbusu olan ilk kocası iki yıllık cezasını tamamlayıp tahliye oldu. İlk yaptığı iş de iki oğlunu annelerinden almak oldu. Türkan Gezginci ve kocası, Ahmet Kaptan'la aynı şehirde yaşamayı göze alamadılar ve Elazığ'ın bir köyünde buldukları çobanlık işini de fırsat bilerek, kadının büyük kızı Pınar'ı da yanlarına alarak Diyarbakır'ı terk ettiler. İlk birkaç ay her şey güzeldi genç kadın için. Başını sokacak bir evi, az buçuk da olsa para kazanan ve kendisini seven bir kocası vardı. Sadece oğullarından ayrı kalmak çok gücüne gidiyor, buna alışmaya çalışıyordu. Birkaç ay sonra aldı kara haberi. 'Güzel oğlu' artık yoktu. Hasan'ın öldürülmesinden beş gün sonra Muradiye Mahallesi Karakolu'nun telefonu acı acı çaldı. Karşı taraftaki yaşlı ses, eski damadının, torunu Hasan'ı öldürdüğünü söylüyor, mezarın yerini tarif ediyordu. Arayan Türkan'ın babası Abdullah Gezginci'ydi. Ona da bu bilgiyi Ahmet Kaptan'ın kardeşi vermişti ve ihbarı kendisinin yapamayacağını, ama onun bu cinayeti ihbar etmesi gerektiğini söylemişti. Güvenlik güçleri tarif edilen yere gittiklerinde, yeni kazılmış küçük bir mezarla ve yanında çok sayıda bira şişesiyle karşılaştı. Cesetteki diş izleri açık seçik görünüyordu. İzleri gözaltındaki babanın diş kalıplarıyla karşılaştırdıklarında, gerçek ortaya çıkmıştı. Canavar baba önce ısrarla inkâr ettiği cinayeti kabul etmek zorunda kalmıştı ama çocuğun kendisinden olmadığını düşündüğü için, cinayeti öfkeyle işlediğini ileri sürüyordu. Ancak yapılan testler, Hasan'ın bu canavar babanın öz çocuğu olduğunu ortaya koydu. Türkan Gezginci ikinci eşi Kasım'dan oğlunun öldürüldüğünü duyduğunda, dünya başına yıkıldı sandı. Apar topar döndü memleketine. "Yüreğim yandı," diye anlattığı o acıdan birkaç gün sonra ikinci kocası kendisinin de öldürüleceği korkusuyla, beş aylık hamileyken onu bırakıp gitti. Küçük oğlu Ahmet tanık olduğu cinayetten sonra, devlet tarafından bir yurda yerleştirildi. En küçük çocuğu Rojda'yı tek başına doğurdu. 17'sinde evlendiği Ahmet Kaptan tarafından doğrandığında 20'sindeydi, şimdi 23'ünde. Biri mezarda, dört çocuk annesi.

KATİL HİÇ ÇIKAMAYACAK
Duruşmalar boyunca cinayeti işlediğine pişman bir görüntü sergiledi Ahmet Kaptan, taşkınlık çıkarmadı, mahkeme heyetinde olumlu bir izlenim bırakmak için elinden geleni yaptı. Ancak cinayet o kadar korkunçtu ki, Diyarbakır Barosu'ndan hiçbir avukat onu savunmak istemedi. Üç aylık yargılamalardan sonra kendi öz çocuğuna birden fazla kez işkence ederek, ölümüne neden olmak suçundan TCK'nın 82/1 Maddesi gereğince, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Cinayetin korkunçluğu mahkeme heyetini de o kadar etkilemişti ki, Ahmet Kaptan'ın hiçbir indirimden faydalanmaması için onlar da elinden geleni yaptı. Bu kararla Kaptan, ömrünün tamamını cezaevinde geçirecek ama Hasan hep dört yaşında kalacak. Kardeşleri Pınar, Ahmet ve Rojda onun güzelliğinin hikâyeleriyle büyüyecek. Annesi Türkan yoksulluğun ona yaşattığı acıları dikişli burnundan süzülen gözyaşlarıyla ömrü boyunca yaşayacak. Gezginci ailesinin tek dileğiyse, yaşadıkları yoksulluğa ilaç olmak isteyenlerin onlara Muradiye Mahallesi muhtarı Süleyman Karadaşlı aracılığıyla ulaşmaları.
Haberin fotoğrafları