Lozan Mübadilleri Vakfı, Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan 'mübadele' sonrası yurtlarından ayrı düşenleri anayurtlarıyla tanıştırmak amacıyla 2000 yılının ekim ayında Batı Trakya'ya bir gezi düzenlemişti. O gezide yaşadığım kimi olaylar bugün de hatırımda... Rumcada 'Zarkadi' sözcüğü, 'karaca' anlamına geliyor, 'Zarkadya' ise 'karacaların yurdu...' Bir gün yolumuz Zarkadya, yani 'Karacalar' köyüne düştü. Köyün meydanında Manoli adlı bir Rum ile konuşuyoruz. Türkiye'den geldiğimizi öğrenince, birden gözlerinden bir müjdenin parıltısı geçiyor. Bir eski komşusunu görmenin sevinci yüreğinden fırlayıp avcuma konuyor sanki... Tercüman, anlattıklarını çevirmekte yaya kalıyor: İzmir'den Menderes'e yakın bir köyden gelmiş babası... Bu yöreye Samsun ve Sinop'tan gelenler de varmış ve Karaşahin köyünü iskan tutmuşlar. Eski zamanda bir cami bulunuyormuş; bir de medrese köy meydanında. Şimdi ikisi de yıkılmış... Bir süre sonra Manoli'nin yüreğinden taşan sevincin yankısı, köyün sokaklarında dalgalanıyor: "Türkler geldi, altının müjdesi geldi." "Müjde", köy kahvesinde otururken ifadesini buluyor: "Biz Rumlar olarak Türkiye'den ayrılırken altınlarımızı götüremeyeceğimiz vehmine kapılarak arsalara, bahçelere gömdük. Siz de herhalde buradan giderken altınları, bizim gibi bir yerlere gömdünüz. Şimdi geldiğinize göre bu altınları da almak istersiniz. Peki, altınlar nerede?" Anılar, geçmişin albümünde yaşamasını sürdürsün; ama yalnızca 'altın' mıydı iki halkın arasında duran meşalenin alevini tutuşturan rüzgâr? Yanıtını Lozan Mübadilleri Vakfı yayını olarak editörlüğünü Müfide Pekin'in yaptığı
Belleklerdeki Güzellik kitabıyla
Mübadele Türküleri veriyor. Şöyle diyor Pekin: "1923'te Lozan'da Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan Nüfus Mübadelesi Anlaşması gereği Yunanistan'ın çeşitli bölgelerinden Anadolu'ya göç ettirilen Müslümanlar, yanlarında sadece sandıklarını, kap kaçaklarını, yorganlarını, örtülerini, gümüşlerini, sarı liralarını getirmediler. Doğdukları topraklarda konuştukları dilleri, bu dillerde söylenmiş destanları, masalları, atasözlerini, deyimleri, tekerlemeleri, manileri de getirdiler."
Belleklerdeki Güzellik kitabında, bugün Giritlilerin yoğun olarak yaşadığı Ege ve Marmara bölgesinde, 32 kişiyle konuşularak derlenen maniler, atasözleri, deyimler, tekerlemeler, masallar ve destanlardan parçalar yer almakta... Türkü derlemeleri ise Makedonca, Pomakça, Rumca ve Vlahça... Ve anlıyorsunuz ki, gerek sözlü anlatımlar, gerek türküler hiç de bugün, bizim yabancısı olduğumuz bir kültürden gelmiyor. Lozan Mübadilleri Vakfı Başkanı Sefer Güvenç, 'mübadele' kültürünü yaşatmak için yıllardır özveriyle çalışıyor. Vakıf gerek geziler, gerek yaptığı yayınlar ile zorunlu olarak ayrı düşürülmüş iki halkın kültürünün canlı tutulması konusunda başarılı çalışmalar yürütüyor.
Belleklerdeki Güzellik ve
Mübadele Türküleri de bu başarılarının bir örneği... Girit kültüründen bir anekdot bu yazının tuzu, bir mani de biberi olsun. Girit Kandiye'den gelip Bursa Mudanya'ya yerleşen Civan Argönül anlatıyor: "Giritli Ahmet Efendi'ye sormuşlar, 'Eşeğin nerede?' diye... Giritli'nin cevabı: 'Bizim eşeç Soça'da tahsildar.' Yani Sökeli bir tahsildara satmış eşeğini..." Yine Kandiye'den gelip İzmir Şirince'ye yerleşen Hüseyin Yorulmaz'dan bir mani: "Benim Giritli limon ağacım / Seni nereye dikeyim / Seni yüreğime dikersem / Belki elde ederim."
Bugünkü Tüm Yazıları
Mübadele türkülerinin güzelliği
Yayın tarihi: 16 Şubat 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/16/ct/durbas.html
Tüm hakları saklıdır.