Gece 01.00 sularıydı. Telefonum çaldı. Telefonuma kayıtlı olmayan 'kafiyeli' bir numaraydı.
- Kimsiniz?
- Seni nereden alayım?
- Pardon? (İsmini söylüyor ve ekliyor:)
- Neredesin, seni nereden alayım?
- Nişantaşı'nda It's a Joke'dayım ama gelme istersen...
- Daha iyi! Hemen gelip alayım işte, bende viski var, votka var...
Dumurun dumurundayım. Kanım çekildi.
- Dişim hasta, kanal tedavisi oldum. İçki filan içemem. Sen çok içmişsin zaten. Bir kahve içelim yarın istersen...
- Anlamadın galiba, seni nereden alayım dedim...
Burada artık dayanamadım telefonu kapattım. Ünlü biriydi. Daha önce sadece iki kez gördüm. Üstelik beni biliyorsunuz. 100 kilo üstü kategoride bir kadın olarak hiç de öyle 'Femme fatale' bir havam yoktur. Üstelik uzun yıllardır kilolu yaşamanın getirdiği bir 'geride durma hali' de vardır. Hani cilve yapmış olmama imkan da yok! Ben genellikle uzun zamanda kendimi anlatabildiğim ilişkilerde şans tanırım kendime.
ŞIRFINTI GİBİ MİYİM? İşte çok bozuldum bu telefona.' Şırfıntı' gibi mi görünüyorum diye düşündüm. Ama vallahi de ben öyle değildim... İlişkilerde artık buraya mı gelindi? 'Sana bir dalabilir miyim'lere mi geldik? Televizyon dünyasından bir erkek arkadaşıma anlattım. "Sıradan insanın dünyasında hiç de böyle değil. Ama bizim çevremizde böyle bir kadın kitle var, seni de orada sanmış demek ki... "Üzülme tatlım" dedi. Ama ben hem üzüldüm... Hem de bozuldum... Ben şırfıntı değilim ki...
Yayın tarihi: 29 Ocak 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/29/gny/haber,CC98F64AC7FC4CAE9924EE8E62F1B060.html
Tüm hakları saklıdır.