Woody Allen, "Cinayet, dramanın koltuk değneğidir," diyor
İLİŞKİLİ HABERLER
Woody Allen: Hayat, gerekçesi olmayan bir kaos
Woody Allen: Hayat, gerekçesi olmayan bir kaos
YASEMİN TAŞKIN
22.12.2007
Türkiye'de dün vizyona giren Cassandra'nın Rüyası filminin senaristi ve yönetmeni Woody Allen ile başrol oyuncularından Ewan McGregor, SABAH'a konuştu. Bir cinayete karışan iki kardeşi anlatan film Habil ile Kabil'in hikâyesini anımsatıyor..
Woody Allen'ın yazıp yönettiği son filmi Cassandra'nın Rüyası, dün Türkiye'de gösterime girdi. 'Büyük usta'nın bu filmi; bonkör dayılarına olan gönül borçlarını bir cinayetle ödemek zorunda kalan iki kardeşin trajikomik hikâyesini anlatıyor. Bu kardeşlerden biri cinayet yüzünden kendini vicdan azabının pençesinde bulurken, diğeri tamamen duyarsız kalıyor. Woody Allen kendisinin de 'tüm hayatı boyunca suçluluk duygusuna karşı mücadele ettiğini' söylüyor. New York'lu yönetmen bu filminde, iyi terbiye görmüş iki kardeşin, suçluluk duygusu karşısında nasıl farklı reaksiyon verdiklerini gösteriyor.
- Bu filmin hikâyesi nereden çıktı? Neden iki kardeş arasındaki ilişkiyi irdelemek istediniz. İki kardeşi canlandıran Ewan McGregor (Ian) ve Colin Farrell'ı (Terry) nasıl seçtiniz?
- Tamamen dayılarının bonkörlüğüne dayanarak yaşayan New York'lu bir aile tanıyordum. Fikir buradan çıktı. Bu kez kadın-erkek ilişkisini irdelemek yerine, iki kardeşin ilişkisini mercek altına aldım. Pek çok filmimde kadın-erkek ilişkisini işledim zaten. Bu filmde, aile üyelerinin rüyalarını gerçekleştirmelerinin bir akrabalarına bağlı olduğunu ve özellikle de bu kişinin verdiklerinin karşılığında, onlardan ödemelerini istediği trajik bedeli göstermek istedim. Film için yarattığım karakterleri, en iyi şekilde tarif etmeye çalışarak geliştirdim. Senaryonun katkısı önemli, ancak oyuncuların şahsiyetleri, katılımları ve getirdikleri yorumlar da çok önemli. Bu filmde oyuncular sayesinde karakterler kâğıt üzerinde kalmadı.
- Filme bakınca Woody Allen'ın kariyerinde suçluluk duygusunun bir leitmotiv (ana tema) olduğunu söylemek yanlış olur mu?
- Suçluluk duygusu ile hep mücadele ettim. Bu duygunun iki versiyonu var: Bir, bu duygu eğlenceli bir biçimde abartılabilir, tıpkı benim kariyerimin başlangıcındaki filmlerde yaptığım gibi... Ya da varoluşun trajik yanına bağlanabilir. Tıpkı Terry ve Ian'ın suçluluk duygusu karşısındaki yaklaşımları gibi, bu duygu bir saplantı haline gelebilir. Aynı geçmişe sahip iki gencin aynı olaylar karşısında birbirinden bu kadar farklı yaklaşımlarda bulunması trajik bir yapı oluşturuyor.
- Bu filmde mafya ailelerine atıf var mı?
- Hayır, yok. Çok derin bir biçimde bir düşüncenin işlenmesi söz konusu. Filmdeki, herhangi bir aile olabilir. Orta sınıf, etnik, İtalyan, İrlandalı, Yahudi bir aile olabilir. Herkes kendi ailesi ile benzerlikler de bulabilir.
- Komedi yapmanın zor olduğuna değinmiştiniz. Drama filmi çevirmeye başladınız. Filmlerinizdeki bu değişim, kendi yaşamınızdaki kötümser bir dönemle mi çakışıyor.
- 30 yıl önce olduğumdan daha kötümser değilim. Filmlerimin değiştiğini de sanmıyorum. Komedi filmi yaptığımda da, ben bunda hüzünlü taraflar buluyorum. Benim için farklı değil. Ben dünyaya baktığımda güçlükleri ve trajedileri görüyorum. Benim vizyonum bu. Ben, benim dünyaya bakışımı yansıtan filmler yapmak istiyorum. Tanrı'nın, ahlakın olmadığı, sadece kişisel seçimlerin olduğu bir evrende yaşıyoruz. Sorumluluklarımız kişisel seçimlerimizden doğuyor. Bu anlamda komedi ile trajedi arasında pek fark yok. Mesaj aynı. Komedi konuyu gülerek ele alıyor. Kahkaha olmadığı zaman film daha dramatik ve yoğun biçimini buluyor. Cassandra'nın Rüyası, Match Point (Maç Sayısı) gibi değil, bu trajedi. Ben bu tip filmlere bayılıyorum. Mesela Match Point yaptığım en popüler filmlerden biri, gişe açısından baktığımızda Annie Hall'dan daha popüler.
- En büyük hırsınızın bir trajedi yazmak olduğu doğru mu?
- Yaşamın çok parlak bir buluş olduğu kanısında değilim. Hayat trajik bir olay. Gerekçesi olmayan bir kaos. Komik, eğlenceli, hoş anları olan bir drama. Kariyerimin başlangıcında komik yanlarım ağır bassa da hep bir trajedi yazarı olmak istedim. Şimdi yaşlı bir adamım, insanın kaderi ve yaşam şartları üzerine kötümser ve karamsarım. Artık trajedi yazabilirim.
- Filmlerinizi bir süredir Amerika dışında çekiyorsunuz. Bu böyle mi devam edecek?
- Son olarak Barcelona'da çektim. Benim için artık fark etmiyor. New York, Paris, Barcelona ya da başka bir şehir. Londra, Cassandra'nın Rüyası için mükemmel bir mekândı, bu şehrin ışığı filme çok uygundu. Ayrıca ekonomik kolaylıkları kim gösterirse orada film çekmeye karşı değilim. Her yıl aklıma yeni bir hikâye fikri geliyor. Eğer bu fikir, bir ahlaki çatışma üzerine ise ciddi bir film, bir tuhaflık üzerine ise benim eğlenceli filmlerinden biri haline geliyor. Barcelona'da çektiğim film de Amerikalıların komedidrama dediği türden, eğlenceli yönleri olan romantik bir film.
- Avrupa ya da New York'ta film çekmenin farklı bir şey olmadığını mı söylüyorsunuz?
- New York'a bayılıyorum. Her şeyden fazlasıyla var: İnsanlar, trafik, kültür, sinema, restoran, müzeler. Hep aynı insan topluluğunun içindesiniz. Avrupa'dan biraz farklı, ama bu büyük bir fark değil. Örneğin Jim Jarmusch da Barcelona'ya film yapmak için gitti. Film yapmak için Somali'ye gitsem mutlaka bir fark olur. Avrupa'da bu böyle değil.
- Match Point, Scoop ve Cassandra'nın Rüyası, ülkenizin dışında çektiğiniz üç film ve bir cinayetler üçlemesi oluşturuyor. Bu konu neden sizi bu kadar çok ilgilendiriyor?
- Cinayet dramanın koltuk değneğidir, trajedinin karanlık yönünü oluşturan cinayet temasına hep ilgi duydum. Yunan trajedi yazarlarından, Shakespeare'e kadar, ayrıca günümüzde de sinemacılar, yazarlar, dramaturglar tarafından en çok kullanılan enstrümanlardan biri. Arthur Miller'ın eserlerindeki intiharlara varıncaya kadar... Cinayet seyircinin ilgisini hep en üst düzeyde tutacak bir hikâye anlatma imkânı veriyor. İnsanın ruhunun zayıflıklarını sonuna kadar ortaya sermek mümkün.
- Filmden sonra bazı eleştirmenler öykünün Habil ve Kabil'in hikâyesini hatırlattığını söylediler. Bilinçli bir seçim mi bu?
- Komplonun bir bahçede meydana gelmesi, Kabil ve Habil'in hikâyesini hatırlatıyor. Bilinçli yapılmış bir şey değil. Geçmişte okuduğum kutsal kitap mitolojileri, senaryo yazımında kendiliğinden ortaya çıktı.
- Diane Keaton ve Mia Farrow'dan sonra bugün ilham perinizin Scarlett Johansson olduğu söyleniyor. Doğru mu?
- Diane ile sekiz film yaptık, Scarlett ile sadece üç. Genç ve yetenekli bir oyuncu, girdiği her sahneyi güzelliği ile aydınlatıyor. Ama benim ilham perim değil: Bunu ona bu şekilde söylediğimde ikimiz de gülüyoruz.
İLİŞKİLİ HABERLER
Woody Allen: Hayat, gerekçesi olmayan bir kaos
Yayın tarihi: 26 Ocak 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/26/ct/haber,E381EAF7791F47D7B066D4AC3CD3F9C2.html
Tüm hakları saklıdır.