İstanbul Barosu, Başbakan Erdoğan'ın türbana yönelik açıklamalarına tepki göstererek, açıklamada bulundu. Baro'nun yazılı açıklamasında şunlara dikkat çekiliyor:
"Başbakan Tayyip Erdoğan'ın İspanya'da gerçekleştirdiği basın toplantısında türbana yönelik olarak beyan ettiği, Simgelere, sembollere, özgürlüklere yasak getirebilir misiniz?" şeklindeki sözleri hukuku doğrudan ilgilendirdiği için bu açıklamanın yapılması zorunluluğu doğdu.
Öncelikle belirtmeliyiz ki, hukukta bu konuda birçok mahkeme kararı yayımlanmıştır. Türbanın siyasi simge olduğu ve de simgelerin kamusal alanda kullanımını yasaklayan mahkeme kararları bir arada düşünüldüğünde, hukukumuzda bir türban mevzuatı oluştuğunu söylemek olası.
Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve de son olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından verilen türban kararlarının gerekçelerinde altı çizilen en önemli konu, bir siyasi (dini değil) simge olan türbanın başta üniversiteler olmak üzere hiçbir kamusal alana girmeyeceği ve laiklik adına girmemesi gerektiği.
Bilindiği üzere Anayasamızın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddesi olan 2. maddesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin laik niteliğini, 24. maddesi ise dini özgürlüğün sınırlarını düzenlemekte.
AİHM'in de türban kararlarında sıklıkla vurgu yaptığı Anayasa Mahkemesi kararında türbanın hukuk karşısındaki konumunu açık biçimde ortaya koymakta. Buna göre Anayasa Mahkemesi'nin 1998 tarihli Refah Partisi davası ve 2001 tarihli Fazilet Partisi davalarındaki kararlarında, söz konusu partilerin liderlerinin kamu sektöründe ve/veya okullarda türban giyilmesine ilişkin ifadelerinin şeriat temelinde bir rejim oluşturma niyetini ortaya koyduğu şeklinde değerlendirmiştir.
Yine Leyla Şahin/Türkiye Kararında AİHM, üniversitelerde dinsimgelerin giyilmesine getirilen yasaklamanın temelini oluşturan düşünce laiklik ilkesidir. Çoğulculuk değerlerinin, diğerlerinin haklarına saygının ve özellikle yasa önünde kadın ve erkeğin eşit olduğunun öğretildiği ve hayata geçirildiği bir çerçevede görülmekte olan dava da dahil olmak üzere, kız öğrencilerin üniversitede bulundukları sırada başlarını türbanla örtmelerine ve dini semboller kullanmalarına konuyla ilgili yetkililerce onay verilecek olması halinde, bu onayın laiklik değerlerine aykırı olarak değerlendirilmesi anlaşılabilir bir durumdur, diyerek, türban yasağının, İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü düzenleyen 9. maddesine aykırılık oluşturmadığına hükmetmiştir. Aynı kararda başvurunun özel hayatı düzenleyen 10. madde ile ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. maddesiyle ilişkilendirilemeyeceğini hüküm altına almıştır.
AİHM'in de kararlarında sıklıkla vurgu yaptığı Anayasa Mahkemesi kararında da "Türban takmak, önemsiz ve masum bir uygulama olmanın dışında, Cumhuriyetin temel ilkelerine ve kadınların özgürlüklerine aykırı bir simge olma yolunda ilerleyen bir süreçtir," ifadesi yer alır. Başbakanın bu son demeciyle türban, süreç olmaktan çıkmış; Cumhuriyet'e ve çağdaş yaşamı benimsemiş kadınların özgürlüklerine karşıt bir olguya dönüşmüştür.
AVRUPA'DA YASAK VAR
Sayın Başbakanın "Böyle bir yasak dünyanın neresinde var" biçimindeki sözleri de o anki heyecanla söylenmemişse bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Çünkü herkesçe bilindiği gibi Avrupa'nın birçok ülkesinde birçok siyasi simge yasaktır.
Buna türban da dâhildir. Örneğin Fransa ile Almanya'da okullara türbanla girmek yasaklanmıştır. Fransa'da dini simgeler ya da dini çağrıştıran imler okullardan kaldırılmıştır. İspanya'da faşist Franko dönemini andıran simge ve işaretler bizzat yasa çıkarılarak yasaklanmıştır. Buna son örnekse Başbakan'ın bu açıklamasından tam bir gün sonra İtalya'da yaşanan olaydır. Papa 16. Benediktus, Roma La Sapienza Üniversitesi'nde akademik yılın açılışı için yapılacak törene, protestolar nedeniyle katılamamıştır.
Öğretim üyesi ve öğrencilerin protestolarının temelinde yatan nedene bakıldığında, yine aynı dini simgeyle karşılaşıyoruz. Papa'nın dini temsil ettiğini belirten öğrenciler, La Sapienza Üniversitesi'nin laik bir üniversite olduğunu bu nedenle dinin yaşayan simgesi olan Papa'nın, ziyaretinin laiklik ilkesine zarar vereceği endişesinden dolayı bu ziyarete izin vermeyeceklerini belirtmişler ve Papa'yı kararından vazgeçirmişlerdir.
Türbanın kamusal alanda yasaklanmasına karar veren Anayasa Mahkemesi, türbanı serbest bırakan düzenlemelerin Anayasanın laiklik ilkesini düzenleyen 2, yasa önünde eşitlik ilkesini düzenleyen 10. ve nihayet din özgürlüğünün sınırlarını hüküm altına alan 24. maddesine aykırı olduğuna karar vermiştir.
Yüksek mahkeme kararında laiklik adına yaşamsal tespitler yer alır. Buna göre anayasal bir kazanım olan laiklik; yasa önünde eşitlik ve din özgürlüğünün bir garantörü olarak rol oynamış ve demokrasi için esaslı bir koşul olmuştur. Laiklik ayrıca, Devletin, bir din ya da inancı tercih ettiğini göstermesini engellemiştir. Son olarak, laik bir Devlet, yasama işlevini yerine getirirken, dini bir inanca dayanamaz. Herhangi bir dine özgü kıyafeti giymenin bir hak olarak görülemeyeceği; ibadet, din ve vicdan özgürlüğünün öncelikle, bir dine uymak ya da uymamak bağlamında karar verme özgürlüğünü garanti altına alır. Mahkemeye göre, herkes, bir kadın ya da erkek, toplumun gelenekleri, dini ve sosyal değerleri açısından dilediği gibi giyinme konusunda özgür bırakılır. Ancak, bir dinin dayanak gösterildiği özel bir kılık kıyafet yasasının, bireylere zorla kabul ettirilmesi, söz konusu dini inanç, çağdaş toplumla bağdaşmayan değerler grubu olarak sunulup ve algılanır.
Nüfusun çoğunluğunun Müslüman olduğu Türkiye'de, türban giymenin zorunlu bir dini ödev gibi sunulması dini gerekleri yerine getiren Müslümanlar, getirmeyen Müslümanlar ve inanmayanlar arasında kılık kıyafet yüzünden ayrımcılıkla sonuçlanabileceği, türban takmayı reddedenlerin hiç kuşkusuz din karşıtı veya dinsiz olarak değerlendirilebileceği de kararda belirtilmiştir. Devlet eğitiminin tarafsızlığı ilkesiyle uyumlu olmayan türbanın, farklı dininanç ve itikat sahibi öğrenciler arasında çatışmaların doğmasına neden olabileceğine de dikkat çekilmiştir.
Bu durumda hükümetçe hazırlanan Anayasa Taslağında türbanın önünün açılması ve üniversitelerde serbest bırakılması tartışmalarına da değinmek istiyoruz.
Kamuoyuna yansıdığı biçimiyle türbanın üniversitelerde serbest bırakılması için Anayasaya konması düşünülen "Ahlak kurallarına ve Ceza kurallarına aykırı olmamak koşuluyla, üniversitelerde giyim kuşam serbesttir," hükmü de türbanın hukuken önünü açmaya yetmeyecektir.
Anayasa Mahkemesi ve AİHM'in kararları ortadayken türbanın serbest bırakılabilmesi için Anayasaya hüküm konması Anayasa'nın değiştirilmesi teklif edilemeyen maddeleri ve İnsan Hakları Avrupa sözleşmesiyle açıkça çelişecektir. Kaldı ki türbanla okuyan bir öğrencinin eğitimden sonra mesleğini yerine getirirken de türban takmak isteyeceği bu konuda da dayatmada bulunacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Bu nedenle eğitimin türbansız sürdürülmesi laiklik açısından bir zorunluluktur.
Laiklik ilkesi Türk Ulusunu birleştirip bütünleştiren bir kavramdır. Laiklik ilkesi zedelendiği takdirde ulus bütünlüğü de bozulacak ve toplumsal huzursuzluklar ortaya çıkacaktır. Siyasi iktidarın aldığı oya güvenerek çoğunlukçu siyaset yöntemiyle "ben yaptım oldu" anlayışından, biran önce vazgeçmesi tüm toplum kesimlerinin yararınadır. Medeniyetler zirvesine katılan Sayın Başbakanın, uygarlığın ve demokrasinin ölçütü olan laiklik ilkesini en fazla korumakla görevli olan kişi konumunda olduğu da unutulmamalıdır."
Yayın tarihi: 21 Ocak 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/21//haber,97AF67C14BB64FA08BEE5D1DF894BBE7.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.