Cumhurbaşkanı Gül, basında çıkan kimi eleştirilere rağmen Amerika gezisinden mutlu döndü.
Dönüş yolunda konuştuğumuz
Gül, nasıl bir cumhurbaşkanı olacağına dair ipuçları verdi, Çankaya'daki döneminin sınırlarını çizdi. Gül, oy kaygısından kurtulmuş olmanın rahatlığında.
Her gün kamuoyu araştırmalarına bakıp partinin durumunu gözlemek durumunda değil. O nedenle, asıl misyonunu "her koşulda doğruyu söylemek" olarak çizmiş durumda. Popülizmden uzak olduğunun altını çizen Gül,
"Oy kaygım yok. Benim tek sorumluluğum birileri doğruyu söyleyemiyorsa, doğruyu söylemek" dedi.
Ses tonundan ve duruşundan, bu tavrını Milli Güvenlik Kurulu dahil her platformda koruduğu anlaşılıyordu. Aslında, gerek seçimle gelen siyasetçiler, gerekse askerler için böyle bir duruşun çok önemli olduğu açık.
Çünkü
başta Milli Güvenlik Kurulu olmak üzere tüm platformlarda, seçilme veya terfi kaygısı olmadan konuşabilecek birinin olması çok önemli. Aksi halde, hem seçilmişlerin, hem bürokratların görev süresi tamamlandıktan sonra günah çıkarmasına tanıklık etmek zorunda kalıyoruz.
Terörden Kıbrıs'a, ekonomiden iç barışa kadar birçok konuda böyle bir hakemin varlığı hem siyaseti, hem bürokrasiyi rahatlatacak bir unsur olacaktır diye düşünüyorum.
Gül'ün kendine çizdiği ikinci misyon ise devletin kurumları arasında ahengi sağlamak . Türkiye, açıkçası son dönemde devlet kurumları arasındaki ahengi kaybetti ve bunun bedelini çeşitli biçimlerde ödedi. Kimliği, kişiliği, siyasi görüşü ne olursa olsun her cumhurbaşkanının asli görevi aslında bu. Türkiye yavaş yavaş normalleştiği için, cumhurbaşkanı da asli görevine ancak dönebiliyor.
Gül iddialı bir cumhurbaşkanı.
Ancak bu iddiasını ortaya koyarken, seçimle işbaşına gelmiş siyasetin görev alanına müdahale ediyor görüntüsünde olmamaya özen gösteriyor. Dersine çalışan bir devlet adamı. Bu yüzden söyledikleri, dinleniyor.
Beyaz Saray'daki görüşmenin PKK dışındaki bölümünün İsrail-Filistin sorunu, Kafkasya, Balkanlar ve hatta Filistin üzerine olması bunun bir göstergesi.
Ortadoğu gezisine çıkan Bush'a
"Bu kez barış için biraz zorlayın onları, 2008 sizin son seneniz olduğu gibi tarihe damga vurabileceğiniz bir yıl olabilir " uyarısında bulunduğunu anlattı.
Filistinlilerin bölünmüşlüğünün tehlikelerini, İsrail'in yeni yerleşim merkezleri kurmasının risklerini anlattığını belirtti. Amerikan yönetiminin Ortadoğu barışı konusunda yalnız bırakılmaktan şikayetçi olduğunu dile getirdi. Amerikan yönetimi belli ki, kendilerinden başka güçlerin de bu soruna eğilmesini bekliyor, bunu açıkça ifade ediyor ve Türkiye'nin bu konuda yapabileceği her katkıya sıcak bakıyor.
Gül, bu konuyu vurgularken Başkan Bush için
"İçi dışı bir" denildiğine dikkat çekti. Cumhurbaşkanı, Türkiye ile Amerika ilişkilerinin önemini anlatırken, Bush'a yaptığı bir öneriyi de anlattı:
"Zaten ben Condi'ye (Rice) söylemiştim. Alın bir kağıt nelerle ilgilisiniz yazın... Biz de yazalım. Bakın ne çok müşterek var. Afganistan, Irak, Kafkaslar, Lübnan. Başka hangi ülkeyle olur ki?" Gül-Bush zirvesinde AB de gündeme geldi elbette. Cumhurbaşkanı, Amerika'nın olayları değerlendirirken geniş resme bakabildiğini, Avrupalıların ise bunu yapamadığını özellikle vurguladı. Evet, bu kadar geniş bir coğrafyada zaman zaman çıkarları çatışan ama bundan daha fazla örtüşen iki ülkenin liderlerinin sık sık bir araya gelmesinden daha doğal bir şey olamaz herhalde.
Bugünkü Tüm Yazıları
'Her ortamda mutlaka doğruyu söyleyeceğim'
Yayın tarihi: 13 Ocak 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/13//haber,24F7090AE1E14216A62C14371F592BE9.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.