kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 23 Aralık 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Partileri politik arenada zaman zaman karşı karşıya gelse de onlar kadın, sosyalist ve dindar olmanın ortaklığıyla kolayca kol kola verebiliyor.

Bir elinde Das Kapital Bir elinde Kuran-ı Kerim

MÜJGÂN HALİS
Nafiye Kessioğlu ve Lalezar Kayalı, hayatları boyunca kendilerini 'dindar' olarak tanımladılar. İbadetlerinden taviz vermeden sosyalist cenahta kararlı bir şekilde yer aldılar; başlarını seccadeden kaldırıp miting meydanlarına koştular. Evlerinde İslami eserlerle Marksist klasikler, duvarlarında dualarla Che posterleri yan yana durdu..
24 Kasım günü Hürriyet gazetesinde 'Ezber Bozan Türbanlı Komünist' başlığıyla bir fotoğraflı haber yayımlandı. Ezber bozması doğaldı. Çünkü Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesinin arifesinde yaşanan Malezya ve mahalle baskısı tartışmaları da göstermişti ki, toplumun büyük kısmı başını örten herkesi 'şeriatçı' sayıyordu. Ancak Taksim'deki Yunanistan Konsolosluğu'nun önünde Kızıl Bayrak adlı gazeteyi dağıtan bu başörtülü genç kızın fotoğrafı sonraki günlerde de aynı gazeteye konu oldu. Bu defa gazetenin genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök o fotoğrafa bakarak "Türban siyasal bir simge olmaktan çıkıp bir nefret simgesi haline mi dönüşüyor?" diye sordu. Kızıl Bayrak satan genç kızdan hareketle, 'komünizmin sembolü' olan orak çekiç ile 'siyasallaşmış dinin' sembolü olan türbanın aynı karede buluştuğuna dikkat çekti ve bu fotoğraftaki örtünün 'basit bir inanç gereği' olduğuna kimsenin kendisini inandıramayacağını ekledi. 'Türbanlı komünist' olarak lanse edilen genç kız, bunlardan sonra büyük olasılıkla sırra kadem bastı, dağıttığı gazetenin telefonları günlerce açılmadı. Ancak bu ülkede başındaki örtüsüyle sosyalist kimliğini bir arada buluşturan tek kadın, o genç kız değildi. Onun gibi İslamiyeti ve Marksizmi aynı anda benimseyen birçok kadın, emek örgütlerinde ve sol partilerde örgütleniyor, mücadele ediyor. Çelişik gibi görünse de şimdilerde 'sosyalislam' olarak adlandırılan bu yeni anlayışın iki taraftarıyla buluştuk. 'Öbür dünya' için ibadet eden, 'bu dünya' için mücadele eden iki kadın inanç ve politikanın farklı şeyler olduğuna inanıyor.

EMEP'li tekstil işçisi Lalezar Kayalı:
Beş vakit namazımı işyerimde kılıyorum
LALEZAR
Kayalı (25), tekstil işçisi bir sosyalist. 'Partimiz' dediği Emek Partisi (EMEP) ile geçtiğimiz mart ayında tanışmış. Çalıştığı tekstil fabrikasında yaşanan bir eylemden sonra tanıştığı EMEP'le yolları bir daha ayrılmamış. 16 yaşından beri başörtülü ve bu kararı ailesinden herhangi bir baskı görmeden kendisi vermiş. Bir yandan Açık Lise'ye devam eden ve 15 krediyi de tamamladıktan sonra üniversite sınavlarına girip İşletme Fakültesi'ne gitmeyi düşleyen Kayalı, EMEP'ten önce hiçbir siyasal partiyle organik bir ilişkiye girmemiş. Diğer partilerin işçilerin ve emeklilerin yanında olmadığına inanan Kayalı, başörtüsü sorununun hâlâ çözülememiş olmasına da öfkeli. "İşçilerin haklarını savunuyorlar, herkesin eşit olmasını istiyorlar," dediği sosyalistlerin taleplerini doğru bulduğunu söyleyen Lalezar Kayalı, "Ben normalde de solcuymuşum ama farkında değilmişim," diye konuşuyor. Toplumda herkesin eşit olmasını, kimsenin ayrımcılığa tabi tutulmamasını isteyen ve "Bizim partimize göre herkes eşittir, herkes aynı hakka sahiptir," diye konuşan Kayalı, hayatında ilk kez 1 Mayıs eylemine de bu yıl katılmış. 2007 1 Mayısı'nda EMEP kortejiyle birlikte Kadıköy'deki mitingde bildiriler dağıtmış, parti bayrağını taşımış. Eylemde hiçbir korkuya kapılmadığını, hatta bildiri dağıtırken izleyenlerin kendi elinden şaşırarak da olsa bildiri aldığını anlatırken gülümsüyor. Örgütlenme çalışmalarına aktif olarak katılan, ama bir yandan da işyerindeki mescitte her vakit namazını kılan, Ramazan'da orucunu asla ihmal etmeyen Lalezar Kayalı, son dokuz ayda yaşamı boyunca okumadığı kadar kitap okumuş. Onu en çok Gorki'nin Ana'sı etkilemiş, ama Steinbeck'in Bitmeyen Kavga'sını, Ingazio Silone'nin Fontamara'sını da anlata anlata bitiremiyor. Şimdilerde bir yandan Nejat Elibol'un Direnen Haliç'ini, bir yandan da Mevlana'nın Mesnevi'sini okuyor: "Şule Yüksel Şenler'in Huzur'unu okurken de mutlu oluyorum, etkileniyorum, Gorki'nin kahramanı Pavel'in annesini anlattığı satırları okurken de..."

HERKES ÖZGÜR OLMALI
Lalezar Kayalı da, din ve siyasetin iki ayrı kavram olduğuna ve birinin ötekine müdahale etmemesi gerektiğine inananlardan: "Din içten gelen bir şeydir. Ben başörtümü siyasi bir amaç için takmıyorum, orucumu siyasi bir amaç için tutmuyorum, namazımı da siyasi bir amaç için kılmıyorum. Allah'ın emirlerini yerine getiriyorum." Başörtülü bir sosyalist olarak Kayalı'nın ülkede değişmesini istediği şeyler çok. İnsanların dış görüntüsüne göre değerlendirilmemesini istiyor, herkesin özgür olması gerektiğine, ifade özgürlüğünün mutlak olduğuna inanıyor ve en önemlisi toplumdaki nefret duygusunun bitmesi gerektiğini vurguluyor. Ertuğrul Özkök'ün yazısını okumuş ve kimseden nefret etmediğinin altını çiziyor ve kimsenin olaylara kendi tarafından bakmaması gerektiğine, evrensel bir bakış açısının oluşturulması gerektiğine dikkat çekiyor. Öte yandan çiçeği burnunda bir sosyalist olarak sistemden taleplerini sıralamaya devam ediyor: "Polis kurumunun değiştirilmesi gerektiğine inanıyorum, toplumda güvenilirliklerini tamamen kaybetmiş durumdalar. Tabii, vergi adı altında bizden alınan haraçlar da azaltılmalı. Yollarımız şantiye gibi, bunlar düzeltilmeli. Kadınlar daha özgür olmalı, daha fazla iş bulabilmeli. İşyerlerinde kadınlar cinsiyetiyle değil yaptığı işle değerlendirilmeli."

ÖDP'li ev kadını Nafiye Kessioğlu:
Kızıma Kuran'dan sureler öğretiyorum
NAFİYE
Kessioğlu (40), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) üyesi başörtülü bir kadın. İETT'de şoförlük yapan kocası Yaşar Kessioğlu da aynı partinin Sarıgazi belde başkanı. Üç çocuk annesi Kessioğlu, devrimci düşüncelerle ilk olarak evlendiği zaman tanışmış. Dindar bir ailede büyümesine rağmen, aktif bir sosyalistle evlenmekte sakınca görmemiş: "İkimiz de en başında birbirimizin inançlarına saygı duyduk." Rizeli olan Kessioğlu, evliliğinin ilk birkaç yılında eşinin çevresi nedeniyle başını açsa da, bunun kendisini mutsuz ettiğini fark etmiş, eşinin de "Rahat ol," telkiniyle tekrar örtünmüş: "O günlerde arkadaşlık ortamına uymak için başımı açtım, ama sonra önemli olanın benim kişiliğim olduğuna karar verdim. Beni ben olarak kabul etmeliydiler." ÖDP Ümraniye Örgütü'ne üye olan Nafiye Kessioğlu, yıllardır hem namazını kılıyor, orucunu tutuyor hem de sosyalist bir partide çalışmalara katılıyor, mitinglere gidiyor, yürüyüşlerde yerini alıyor. Bunu, "Evimin duvarlarında hem dualarım asılıdır, hem de Che Guevara'nın resimleri," diye anlatıyor. Hem dini sohbetlere katılan, hem de politik toplantılardan eksik olmayan Nafiye Kessioğlu aynı zamanda Sarıgazi'de kadın derneğinin de üyelerinden biri: "Ezilmeye, sömürülmeye karşı çıkıyoruz, bunun nesi yanlış olabilir ki," diye konuşan Kessioğlu, sosyalistleri 'saygı duyulacak insanlar' olarak niteliyor. Dinin ve dindarlığın 'kişisel' bir şey olduğuna inanıyor Kessioğlu. Bir yandan dini vecibelerini yerine getirirken, özgürlük istemeyi, erkeklerin kadınları ezmesine karşı çıkmayı çok doğal buluyor: "Solcuların hiçbir şeyi yanlış yaptığını görmedim. Cebindeki parayı, elindeki bir lokma ekmeği paylaşabilen, tanımadıkları insanların cenazelerini kaldıran insanların yaptığının nesi eleştirilebilir?" Evlendikten sonra özgürlük kavramıyla tanıştığını söyleyen Kessioğlu, "Toplantılara katılırken diğer kadınlar gibi 'Eşim ne der?' diye düşünmem. O da bana 'Neredeydin?' diye sormaz. Ben böyle insana nasıl saygı duymam?" diyor.

ÖDP'NİN RESMİ ÜYESİ
Son seçimlerde Ufuk Uras'a oy veren Kessioğlu, solcuların hep kötü anılmasından şikâyetçi. Her ay partiye üyelik aidatını sektirmeden ödediğini anlatan Nafiye Kessioğlu, başörtüsünün partide hiçbir zaman sorun olmadığını da belirtiyor: "Yazın denize gideriz, ben kapalı girerim, arkadaşlarım mayoyla. Kimse de kimseye 'Niye böylesin?' demez. Çünkü yarın hak vaki olduğunda herkes kendi mezarına girecek." Sosyalistlerin kimsenin aç, işsiz kalmasını istemediğini dili döndüğünce anlatan Kessioğlu, bazen eşinin evde kaldığını, eylemlere kendisinin tek başına gittiğini de vurguluyor. Ramazan'da çocuklarıyla birlikte oruç tuttuğunu, altı yaşındaki kızına sureler öğrettiğini söyleyen Nafiye Kessioğlu, öte yandan çocuklarıyla mitinglere de katıldığını belirtiyor. Bu dünyadaki insanlığı için sosyalist olduğunu, öteki dünya için de örtünüp, ibadet ettiğini söyleyen Nafiye Kessioğlu dinin politikaya alet edilmesine kesin bir dille karşı çıkıyor: "Din kendin içindir. Başım örtülü olduğu için solcu olmayacağım diye bir kural yok. Solcu oldum diye de açık olmam, dinsiz olmam gerekmiyor. Namazımı da kılarım, orucumu da tutarım, solculuk da yaparım." ÖDP'lilerin komünist olduğu için yanlış anlaşıldığını, topluma göre komünistlerin kötü, dinsiz, baskıcı, eziyet eden ve sadece kendileri için özgürlük isteyen insanlar olarak görüldüğünü anlatıyor: "Halbuki ne ben ne de tanıdığım hiçbir solcu bu tanımlara uymuyoruz."
Haberin fotoğrafları