Gerçek şu ki; hayatımız ya 'en iyi'ler, ya da 'en kötü'ler arasında gidip geliyor. Bu yüzden de yaşamımızda 'gri tonlar'ımız hiçbir zaman olmadı. Ya hep siyah olduk, ya da hep beyaz. Bizim için her yeni başlangıç ya 'pespembe' oldu, ya da 'kapkara'. Evlenirken 'ne iyi', boşanırken 'ne kötü'. Tatile giderken 'ne iyi', 'dönerken 'ne kötü'. Yazın hava çok sıcakken 'ne kötü', serinken 'ne iyi'. Kışın hava çok soğukken 'ne kötü', sıcakken 'ne iyi'. Biriyle tanıştığımızda 'ne hoş adam', aylar sonra 'ne boş adam'. Bir an için Türk toplumundaki evlenmeleri, boşanmaları düşünün. "Evleniyorum" dediğiniz zaman insanların gösterdiği tepkiye bir bakın: "Gerçekten mi? Senin adına çok sevindim. Bir yastıkta kocayın!" "Boşanıyorum" dediğiniz zaman ise gösterilen tepkiye bir bakın: "Ayy şekerim iyi düşündün mü? Boşanıp da ne yapacaksın? Bu erkeklerin köküne kibrit suyu!" Oysaki evlenmek de, ayrılmak da iki insanın ortak kararı değil mi? Ama bizde değil! Bu tip şeylere; aile ya da çevremiz karar veriyor. Bence önemli olan şey, 'hayatımızın ara renkleri'ni görebilmektir. Sonuçta da hayatımız; 'ne en siyah', 'ne de en beyaz' renkten ibarettir.
Yayın tarihi: 13 Aralık 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/13/gny/haber,5254A08FD549425E8DCA4B189ED7FC00.html
Tüm hakları saklıdır.