Num Num'da oturuyorum Kanyon'da.. Sinemaya gideceğim, vakit geçiriyorum.. Yoksa adımımı atmam buraya.. Dünyanın olabilecek en kötü menüsünde yıllardır ısrar ediyorlar.. Tuzlu, tatlı yenecek hiçbir şey bulamıyorum. Bir espresso.. Hepsi o.. Muzo'ya aylardır söylüyorum, o da aylardır söz veriyor, düzelecek diye.. Milim oynama yok..
Şimdi yeni bir dert var, onu da düzelttiremedim.. Kapı.. Kapanmıyor.. Üzerindeki yay yetersiz.. Giren, çıkanın da umurunda değil, arkasındaki kapı..
Çocukken unuturduk.. Hele de sadece salonda sobanın yandığı soğuk kış gecelerinde unuttuk mu, babam bağırırdı..
"Çadırdan mı çıktın" diye..
Çadırda kapı yoktur, bu yüzden çadır yaşamına alışmış Türk kabilelerinde kapı alışkanlığı da yoktur.
Num Num çalışanları dakka başı kapı kapamaktan bir hal oluyorlar.. Hayret ve dehşetle süzüyorum.. Az ötede Harvey Nichols Kanyon terasını tavana kadar camla kapatmış, önündeki yolu bile rüzgârdan kesmiş, üzerine vazife olmadığı halde.. Müşterisine saygısından..
İngiliz üslubu bu..
Bizimki, boş ver, aldırma..
Boş olunca, yapacak iş de olmayınca, insan gözlemci oluyor, vakit geçirmek için..
Önümdeki masada bir delikanlı ve bir genç kız oturuyor, karşılıklı. Kızın sırtı bana dönük.. Kalktılar.. Kız paltosuna davrandı. Oğlan tam karşısında ayakta duruyor, öyle bakıyor ve bekliyor istifini bozmadan.. Bir kolunu giydi kız.. Öbürü aşağıda, kıvrılmış. Bulamıyor bir türlü.. Birinci teşebbüs boş.. Bir daha.. Boş.. Bir daha.. Kız ikinci kolu giymek için çırpınıyor, oğlan boş nazarlarla bakıyor.. Ayağa fırlayıp o kolu tutmamak için kendimi zor tutuyorum. Kız yalnız olsa yaparım mutlak. Ama karşısında o adam varken.. Ya sabır..
Kız nihayet başardı, paltosunu giydi. İkisi o devasa, açılıp kapanması zor kapının önüne geldiler. Kız kapısını kendi açtı çıktı.. Oğlan da arkasından çıktı, kapıyı kapama gereği duymadan.. Dışarda oğlan kolunu kızın beline doladı.. Yürüdü gittiler..
Meray geldi o sırada.. Sinemanın genç yöneticilerinden..
"Sahneyi gördün mü" dedim.. "Kolunu kızın beline dolamayı biliyor, ama yarım metre uzanıp paltosunu giymesine yardım etmiyor.. Bu durumun sebebi sizsiniz.. Günümüz genç kızları.. Erkekleri bu hale siz getirdiniz.." Baş sorumlu da Duygu Asena'dır.. Benim canım Duygum.. Feminizmi, yani kadın haklarını öyle bir yorumladı ki, o ve izleyenleri, "Kadın hakkı, kadın eşitliği" giderek "Biz kendimize yeteriz, size ne oluyor erkekler"e dönüştü.. Sandalye tutan, kapı açan, önden buyur eden, sigara yakan, ceket, palto giymeye yardım eden, hesap ödeyen erkekler hatta terslenir oldu.. Erkek arkadaşlarından bunu bekleyen kızlar, cinslerine ihanet etmiş duruma düştüler adeta.. Bu yüzden istemez, hatta yapanı tersler oldular..
Sonunda bu erkek nesli çıktı ortaya..
Meray "Bunlar ayrıntı Hıncal Bey" dedi..
Güzelliğin de, şeytanın da ayrıntıda olduğunu düşünmeden.. Ayrıntı dediği şeyin hem de nasıl asıl, esas olduğunu aklına dahi getirmeden..
İlişkiyi güzelleştiren şey erkeğin kadına, kadın olduğunu hissettirmesidir.. Yatakta değil.. Hayatta..
Koruyarak, ihtimam, şefkat göstererek, her fırsatta yardımcı olarak.. Sayarak, en fazla saygıyı ona göstererek..Sevgi, aşk dediğimiz şey, bunların tümüdür, zaten.. Yani ayrıntıların!..
Bugünkü Tüm Yazıları
Kabahat günümüz kızlarında..
Yayın tarihi: 25 Kasım 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/25//uluc.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.