UT
yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder.
SMS:
?UT
Şehidin anatomisi
Fikret Bila Milliyet'te yine önemli bir gazetecilik yaptı. Eski komutanların özeleştirilerini de aldı. Özeleştiri, salt pişmanlık değil, vicdan ve akılla geçmişin değerlendirilmesi, bugün ile geleceğe sunulması; salt kendi zihninin değil, başka ezberlerin de sarsılması.
Özeleştiriden uzak sanılanların, "neden sonra" olsa bile, yapması önemli.
Gazeteciler, bu özeleştiriler üstüne epey laf ediyoruz. Etmeli. Onca siyasi, askeri sorumlunun "eski" yanlışı irdelenmeli.
Ama, eski bir savaş komedisi filmin adıyla, "Savaşta sen ne yaptın baba?" Biz gazeteciler, o yanlışlar sırasında ne yaptık? Neleri görmedik, duymadık, söyle(ye)medik? Neleri hiç sorgulamadık? Nelerden korktuk, nelerde gazeteci gibi değil, katip gibi davrandık?
Bahtiyar Şimşek 6 Kasım'da Tunceli'de çatışmada şehit oldu.
2.5 yaşındaki İlker ile 4 yaşındaki Alper annelerinin kollarında kalakaldı.
Elbette şehide şehit olarak önem verdik, ilan verdik, tören yaptık, içimiz ağladı, öfkelendik.
Ama, "şehit asker" in kimliğini dahi doğru yazamadık.
Çünkü, maalesef ölene kadar, kim olduğu umurumuzda bile değildi!
Ne yaşarken ne de şehit olduğunda, askeri sıfatı, kimliği doğru yazılamadı.
Gazeteler "uzman çavuş" deyip durdu; Vilayet bile açıklamayı öyle yaptı, ölüm ilanları dahi arkadaşlarının içini acıttı.
Çünkü o da, daha önce ölenler de, hayatta ve görevdekiler de "Uzman jandarma (çavuş)" kimliklerini bir türlü anlatamadı.
"3 bin şehit ve gazisi, 25 bin mensubu bulunan, Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde muvazzaf görev yapan uzman jandarmalar" adına, "gazetecilerin dili" ne şöyle seslendiler:
"Hayatınızda hiç uzman jandarma gördünüz mü?"
Belki, "Uzman jandarmayı hayattayken hiç gördünüz mü?" diye de sorabilirlerdi.
"Tıpkı subay, astsubay gibi askeri okul okuyup mezun olan muvazzaf uzman jandarmayım. İlk emeklileri 2007'de veriyoruz ama birçok haktan mahrum olduğumuz gibi, gerek Genelkurmay Başkanlığı, gerek halkımızca tanınmıyor, uzman çavuşlar (erbaşlar) ile karıştırılıyoruz.
Kalemi ve yüreği sağlam yazarlarımız bizi ihmal ettiği, gönderdiğimiz bilgileri kamuoyuna duyurmadıkları için tanınmıyoruz.
Ücret dengesizliğimiz, tüm polisler 'Polisevi'ne, tüm öğretmenler ayrımsız 'Öğretmenevi'ne alınırken, bizim 'Orduevi'ne alınmamamız, yemin andımızdaki 'Savaşta ve Barışta"ya rağmen, sanki sadece savaş halinde 'ordu mensubu' sayılmamız bizi yaralıyor. Bunu cumhuriyet ve demokrasiyle bağdaştıramıyoruz."
Bahtiyar Şimşek, "gönüllü" deniyor ya, "geçici görev" le Tunceli'deydi. Bir haftası kalmıştı. Jandarma'nın gözde birliklerinden Arama Kurtarma'da görevliydi.
Şehit olduğu Tunceli'den gelen bir mektup diyordu ki: "Umur Bey, bir gün geriden de olsa yazılarınızı devamlı takip ediyor, bizlerle ilgili tespitleriniz için teşekkür ediyorum. Tunceli'de görevli uzman jandarma çavuşum. Daha önce yazdınız; özellikle çelik yelek ve miğfer ile mayın ve tuzaklamaya karşı teknik malzemenin kapsamlı dağıtılması konusu gündemde olsun. O zaman bu kadar şehidimiz olmayabilir."
Bahtiyar Şimşek, arkadaşlarının dün bana aktardığına göre, iki yıllık yüksekokul mezunu iken jandarmaya katılmış, yatay geçişle de dört yıllık fakülte bitirmişti.
Ama, biliyor musunuz, "özlük hakları" nı ancak hangi seviyeden alabiliyordu:
Ortaokul.
Kanun değişip "Uzman jandarma kaynağı en az lise mezunudur" dendiği halde, hakları "orta" da kalmıştı.
Oysa, dendiğine göre, 25 bin kişide, hala yüksek öğrenime devam edenler hariç, 2 veya 4 yıllık yüksek tahsilliler 15 bindi.
Bahtiyar Şimşek şehit olmasaydı şu habere sevinecek miydi:
"Uzman jandarmaların 6 aylık staj döneminin de garnizon hizmetinden sayılması için kanun tasarısı hazırlandı." Güneydoğu'da görevle yapılmış 6 aylık staj hizmetten sayılmadığı için, çok sayıda uzman jandarma
"Eksik Şark hizmeti" tamamlamak için yeniden o göreve gitmiş, çoğu eksiğin epey üstünde görev yapmıştı.
Deniyordu ki,
"Çoğu kişi o borcunu ödedi zaten. Çok geç bir tasarı." Yine de, tasarıyı bana iletenlerden bir uzman jandarma şöyle yazmıştı:
"Bu haberi bile güzel haberin çıkmasında sizin katkı payınız büyüktür. Sizinle paylaşmak istedim sevincimi." Acılar da, sevinçler de paylaşılmak için. Teselliler, sıkıntılar, umutlar da. Kulak ve gönül verir, ayrım yapmazsanız. Hayatı da ölüm kadar kıymetli kılarsanız. Özeleştirileri daha çabuk yaparsanız.
NOT: DTP, Ahmet Türk'ün "Türkiye" çizgisini tasfiye ederek ülkeyi daha zor günlere sürükleyebilecek bir seçim yaptı.
Yayın tarihi: 9 Kasım 2007, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/09//haber,B0D44E8B11A84E1E9310D627754EFAEE.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.