Kandil Dağı dünya basınının ilgi odağı oldu. Hemen hergün bir önemli gazete, dağa gönderdiği özel muhabirinin izlenimlerini yayınlıyor. Dün sıra "Le Monde"daydı. İngiliz gazetesi Independent muhabiri Patrick Cocburn'ün Kandil gözlemleri ilgimizi çekti. Şöyle diyor:
"3 bin kadar PKK'lıyı sadece Kürt bölgesel yönetimi Kuzey Irak'tan çıkarabilir. Ancak bunun yapılacağına ilişkin hiçbir işaret yok. Bunun nedeni de, Türk hükümetinin kendisine yardım edebilecek tek Irak kurumu olan Kürt bölgesel yönetimiyle konuşmaması."
Konuşmak bir yana Milli Güvenlik Kurulu'nun hükümete tavsiye kararından sonra Barzani'yi cezalandırmak için Kuzey Irak'a yaptırım önerisi yarışı başladı: Elektriğini kesip karanlığa gömelim... Habur sınır kapısını kapatalım... Gıda maddeleri ihracatını yasaklayıp aç bırakalım... Orada iş yapan ne kadar müteahhit varsa Türkiye'den götürdükleri işçilerle birlikte geri çekelim... Çimento ihracatını durduralım, inşaatları yarıda kalınca Hanya'yı Konya'yı görsünler...
Olur. İsterseniz Dicle'yi keselim, içecek su da bulamasınlar!
Barzani'yi sindirir mi? Ekonomik yaptırımların Kuzey Irak'tan önce ve ondan çok çalışma çağındaki her 5 kişiden 4'ünün işsiz olduğu, yüzde 80'inin yoksulluk sınırının altında yaşadığı Güneydoğu halkına ve ekonomisine zarar vereceği gerçeğini bir yana bırakalım. Bizim kapıyı çarpıp Kuzey Irak pazarından çıkmamızdan sonra boşluğu doldurmak için yığınla ülkenin ve işadamlarının yarışa girecekleri gerçeğini de es geçelim. Peki ama
bu tür "Cezalar" Barzani'yi ve Kuzey Iraklı Kürtleri sindirir mi, yoksa Kandil'deki ve tezkeredeki ifadeyle "Mücavir alanlardaki" PKK'lılara karşı yapılacak bir harekâta bölgenin direnişini mi keskinleştirir? Ayrıca gerek PKK'yla mücadele için oluşturulan üçlü koordinasyon (Türkiye-ABD-Irak) mekanizmasının da, Irak Başbakanı Nuri ElMaliki ve İçişleri Bakanı Cevad Bolani ile imzalanan terörle mücadelede işbirliği anlaşmalarının da hiçbir işe yaramamasının nedeni asıl tarafın muhatap kabul edilmemesi değil mi?
Erbil'deki konsolosluklar Irak Cumhurbaşkanı ve Kürdistan Yurtsever Birliği'nin lideri Celal Talabani'nin geçen hafta Paris'te Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile yaptığı görüşmede önemli bir karara varıldı:
Fransa, işadamlarını Kuzey Irak'a yatırım yapmaya özendirecek. Dahası, önümüzdeki yıl başında Erbil'de konsolosluk açacak. Bu göreve getirilecek kişi bile belirlendi: Kürtler'e yakınlığıyla bilinen Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Koucher'in yakın dostu ve Sınır Tanımayan Doktorlar örgütündeki yardımcısı François Tissot. 1989'da Saddam Hüseyin rejiminden kaçan Iraklı Kürtler'in Fransa'ya ulaştırılmasını da Tissot sağlamıştı. Yani bölgeyle ilişkisi epey eskiye dayanıyor.
Erbil'de konsolosluk açan tek ülke Fransa değil. ABD'nin temsilciliği var, İngiltere'nin var, Almanya'nın var, Güney Kore'nin var. Fransa ile hemen hemen aynı tarihlerde Rusya da Erbil'de konsolosluğunun kurdelesini kesecek. Batı ülkeleri sadece Erbil'de diplomatik temsilcilik açmakla yetinmiyorlar, bölgenin geleceğine şimdiden yatırım yapıyorlar: Örneğin Almanya, Erbil'de kültür merkezi kurdu, "Kürdistan Yatırım Ajansı"na Berlin'de şube açtırdı. Yeşiller Partisi'nden Siegfried Martsch'ın yönettiği bu şube Alman firmalarına Kuzey Irak'ta epey ihale kazandırdı.
"ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya, Güney Kore (Kim bilir daha kimler katılacak kervana) ne yaparlarsa yapsınlar; biz Kürt özerk yönetimini tanımayacağız!"
İyi de, söyler misiniz; Barzani'nin Kürdistan Demokrat Partisi'nin ve Talabani'nin Kürdistan Yutseverler Birliği'nin Ankara'daki diplomatik büroları Bağdat'ı mı temsil ediyorlar? Hem de yeni değil; ikisi de 1992'de açıldı!
Yayın tarihi: 26 Ekim 2007, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/26//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.