kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 5 Ekim 2007, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Cuma Sabah 
ATİLLA DORSAY

İstanbul, bu gidişat nereye?

İstanbul'da pek çok alan, yasalar zorlanarak imara açılacak. Oysa göçlerle nüfusu kontrol edilemez hale gelen ve BM'nin 'sağlıksız büyüyen megakent' listesine giren İstanbul'un sorunlarına acilen çözüm üretmek gerekiyor.
Ben de müzikten, sinemadan, medya dedikodularından veya moda kadınerkek ilişkilerinden söz etmek isterim. Böyle şeyler insanlarımıza şurup gibi geliyor. Ne var ki bu hafta, yazıların ağırlığı İstanbul... Çünkü bu kent, bize dünyanın bir emaneti. Evet, o bize ait. Ama aynı zamanda, tüm insanlığın malı. Onu korumakla, güzelliklerini yaşatmakla yükümlüyüz. Tüm dünyaya karşı... Ama genelde iyimser bir yapım olmasına karşın, bu konuda git gide umutsuz oluyorum. Özellikle geçen hafta Hürriyet'te sevgili dostum, değerli gazeteci Yalçın Bayer'in köşesinde, üç gün boyunca tefrika ettiği (ve daha da sürecek olan) Büyükşehir Belediye Meclisi'nin 14 Eylül günü, bu dönemdeki ilk toplantısında aldığı imar kararlarını okuyunca... AKP'li İmar Komisyonu Başkanı Sefer Kocabaş'ın aracı olduğu bu 'plan tadilatı talepleri', Yalçın'a göre 'dudak uçuklatan' rantlar sağlıyor. Ve kentin dört bir yanında çok geniş alanları, yasaları zorlayarak ve inanılmaz haklar vererek imara açıyor. Yalçın buna "İstanbul'un geleceğini karartmaya aday imar vahşeti," diyor, o günü de "Kanlı imar cuması..." diye anıyor.

OY VE RANT UĞRUNA
Tam bu konuda kendi görüşlerimi yazacakken, değerli şehirci mimar Ahmet Vefik Alp'in bir bildirisi ulaştı. Kendi görüşlerimi erteleyerek, onun yazısından bir bölümü aktarıyor, İstanbul'u seven herkesin bu kaygıya katılmasını ve bir şeyler yapmasını diliyorum: "Strateji, plan, proje, altyapı hazırlığı olmadan, iş ve aş beklentisiyle İstanbul'a akan kırsal nüfusun oluşturduğu çarpık ve illegal yapılaşmanın, oy ve rant beklentileriyle beslenerek, İstanbul'un ekolojisini, tarihini, coğrafyasını, ulaşımını, dokusunu, kokusunu, özetle tüm dengelerini alt üst ettiğini, kentin kanser tümörleri gibi sağlıksız büyüdüğünü biliyoruz. Bugün İstanbul'da sorun çok, ancak en önemlisi ulaşım. Günde 600 yeni araç, plaka alıp sokaklara dökülüyor, trafik içinden çıkılmaz hal alıyor. Yönetim de ulaşımı rahatlatacak, kimisi doğru, kimisi yanlış projelere milyar dolarlar akıtıyor. Kavşaklar, köprüler, tüpler, tüneller yapmak için çırpınıyor. Tabii bizlerin parasıyla... Ancak aynı yönetim, İstanbul'u pervasızca büyütüyor, nüfusu katlıyor. Onay verdiği 'imar hormonlu' konut, turistik ve ticari merkez projeleri, gazete ve televizyonlarımızı süslüyor. Belediye Meclisi'nden her defasında parsel bazında onlarca imar planı değişikliği, yüksek yoğunlukla onanarak yürürlüğe giriyor. Milyonlarca metrekare yeni inşaat hakları dağıtılıyor, gazeteler emlak eki basıyor, son yeşil alanlar gidiyor. İstanbul, içten dıştan 'su, yeşil, hava' demeden genişletiliyor, İngilizce isimli siteler mantar gibi fışkırıyor. Ataşehir'de birkaç yılda yeni bir şehir kuruldu. Maslak'ta da öyle. Belediyenin unuttuğu boş yerler varsa, bunları da Turizm Bakanlığı veya Özelleştirme İdaresi hallediyor. Bu arada, depremde kullanılacak açık alanlar ve ulaşım kanalları da yok oluyor. Yeni ulaşım projeleri daha bitmeden yetersiz kalıyor. Birleşmiş Milletler'in Kenya'daki İnsan Yerleşimleri Merkezi, önümüzdeki yüzyılda insanlığı tehdit eden oluşumların başında, küresel ısınmayla beraber gelişmekte olan ülkelerde 20 kadar megakentin sağlıksız büyümesini sayıyor. Buralarda her türlü kirliliğe ilaveten ulaşım, işsizlik, eğitim, güvenlik sorunlarının artarak yaşanacağını; salgın hastalıklar, etnik çatışmalar olabileceğini, felaketlerin beklendiğini haber veriyor. Müstakbel 'Avrupa Kültür Başkenti' İstanbul'umuz ne yazık ki bu listenin içinde yer alıyor.