Yumuşakken sertleşen varlıklarımıza milletçe sahip çıkalım. Her acayipliği pışpışlayalım. Milletçe Ali Atıf Bir'leşelim. Böyle yapalım ki, gelecek kuşaklarımıza dünyanın en saçma ata sözleri ve utanmayabilen bir genetik şifre miras kalsın..
Efendim, evvela mübarek Ramazan ayının hayırlara vesile olmasını temenni ederek, selamlarımı yolluyorum ve Sibel Can, Petek Dinçöz, Hülya Avşar, hatta Bülent Ersoy gibi Türk büyüklerinin türbanlı pozlarına nazire olsun diye, bir adet türbanlı fotoğrafımı gönderiyorum. Neyse efendim, bizim saçmalıklarımız bitmeyeceği için, size haber değeri de taşıyan bir anımı anlatayım istedim. Malum, geçtiğimiz günlerde İsmail Türüt'ün plansız programsız hareketleri memlekette mutedil bir dalgalanmaya yol açtı; herkes kaleme kağıda sarıldı ve bu tuhaf arkadaşa dair bir şeyler yazdı. Zamanında ettiği, "Etiler'de yumuşaklar, Tarabya'da bizim uşaklar," lafı da yine gündeme geldi. İşte anımız tam da o lafla ilgilidir. Türüt o meşhur veciz sözünü ettiği zaman, ki saçma atasözlerinin nasıl ortaya çıktığını da böylece anlamış oluyoruz, o dönem faal olan chivi.com adlı internet sitesinin yöneticileri, sitenin açılış sayfasına, Türüt'e ait 'Karadeniz'in Zeki Müren'i' imajlı, meçli ve tuhaf fönlü son derece 'yumuşak' fotoğrafıyla, bir televizyon programı karesinde İbrahim Erkal'ın kucağında otururkenki görüntüsünü yayımlamış ve sadece, "Şşşşşt! Akıllı ol!" yazısını koymuştu. İnternetin bugünkü kadar yaygın olmadığı günlerdi o günler. Yine de İsmail Türüt anında olayın farkına varmıştı. İnternet sitesinin yöneticilerini arayan menajeri, yeni yeni 'Karadenizli delikanlı' şekli yapmaya çalışan bu eski Zeki Müren imitasyonunun sinir krizleri geçirmekte olduğunu ve -lütfen- sitenin açılış sayfasının değiştirilmesini rica ettiklerini söylemişti. Telefonla muhatap olan arkadaş, menajerle konuşurken, menajerin arka planından, ayıptır söylemesi, böğürtü benzeri seslerin geldiğini de söylemişti. Yani, sinir krizi galiba böğürtülü dalgalı bir hal almıştı... Şimdi bunları niye anlattım? Bu memlekette izan yok; herkes her şeyi konuşabiliyor ve hani atasözleri ve deyişler içinde yerini bulmuş olan 'tencere dibin kara' lafını kimse iplemiyor. Karadeniz'de şişirilmeye başlayan Zeki Müren imitasyonu, birden başka bir şey haline getiriliyor, o başka şey olduğunu zanneden zat da bi durmuyor, hemen 'yumuşaklık' üzerine racon kesiyor. Ardından hafızasını yitirmemiş birileri çıkıp perhiz ve lahana arasındaki diyalektik bütünlüğü hatırlattığında, perhiz sorunu olan ve bu sebeple aşırı terlemeden mustarip lahana, terleye terleye böğürüyor... İşin daha da tuhaf kısmı, memleketimizde miktarı hiç de az olmayan bir sırt sıvazlayıcılar güruhunun bulunması. Yani, birileri bir halt yiyor, bunun halt olduğu alenen görünüyor ve fakat ardından haltı yiyenler pışpışlanıyor. Bu toplumsal pışpışlama kuvvetimiz karşısında hayret ve dehşete düşüyorum da, kime ne tabii... Ama deyişleri ve atasözlerini hep acayip 'ata'lar üretecek değil ya, tüm yaşananlardan geriye hoş bir sada olarak, bizim mahallede 'türrrrüt git!' diye bir kalıp kaldı. Ağzınızı doldura doldura söyleyebiliyorsunuz ve şu mübarek Ramazan'da günah da yazılmıyor... Efendim, bizim bu pışpışlama dünyamız öyle böyle değil. Emre Belözoğlu, basın tribünlerine yönelik olarak o malum hareketi 'çektiğinde', 'Kibar Emrah Pışpışlama Korosu' ile karşılaşıverdik. (Bu arada bir tarihsel gerçeği daha açığa çıkaralım: İnternette forward işleriyle fazla meşgul olanlar bilir, bir kaset kapağı olarak dolaşan 'Kibar Emrah ve Bakireler Korosu' fotoğrafı vardır. Herkes bu kaseti gerçek sanıp güler. Aslında Emrah şakacı arkadaşlarının kurbanı olmuştur.) Bugün gazetesinde yazmaya -sebatla- devam eden Ali Atıf Bir de, Emre'nin harekatını mazur gösteren, hatta "Basın da hak ediyor," demeye getirip pışpışlayan bir yazı yazdı geçtiğimiz salı. Açıkçası, Ali Atıf Bir'den ne zaman söz açılsa, onun yüce varlığını hatırlar, kendimden utanırım; hatta utanma duygularımı nasıl aldırabileceğimi düşünür dururum. Sahi, öyle bir utanma duygusu epilatörü var mıdır, icat edilebilir mi? Ya da, konuyla alakasız ama, suratına canlı yayında, hem de Seray Sever tarafından kahve fırlatılan, çeşitli makamlardan 'alınan' ve fakat hala yılmadan akort tutmaz bir taşkınlıkla faaliyetlerine devam edebilen bir Ali Atıf gibi coştukça coşabilir miyiz hepimiz, milletçe, tüm bir nüfus olarak?.. İşte bunların peşindeyim. Bir de şu var tabii: Emre, zamanında bir siyah futbolcuya ırkçı laflar ettiği gerekçesiyle - etmediğini söylüyor- soruşturma geçirirken, Türkiye'nin kendisini yeterince desteklemediğini öne sürüyor. Hatta sadece o değil, basında köşe yapmış kimi kimseler de böyle düşünüyor. Onu milletçe yeterince pışpışlamadığımızı söylüyorlar alenen. Doğru tabii, her acayipliği pışpışlayan milli şuur sahibi nüfusumuz, işi gücü bırakmak, zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklı Emre'yi tüm dünyaya karşı pışpışlamakla yükümlüdür. Hatta bizim işimiz budur. Vatan için gol atan da, yiyen de...
Yayın tarihi: 29 Eylül 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/29/ct/haber,91D1F33645964D18992E4E41A1057DD3.html
Tüm hakları saklıdır.