Ünlülerin hafızalarından silinmeyen replik ve kareler
Onlar sahnelerin en ünlü sanatçıları. Kimi ekmeğini sesiyle kazanıyor, kimi de oyunculuk gücüyle. Sahnenin üzerindeyken sergiledikleri performanslar hayranlarının hafızalarına unutulmaz anılar olarak kazınıyor. Tabii madolyonun bir de öteki yüzü var. Yani onların sahnede ya da kuliste yaşadıkları anlar... Gösteri dünyasının birbirinden ünlü isimleri, unutamadıkları sahne anılarını anlattı.....
Lale Mansur (Tiyatrocu) İngilizce yerine Türkçe konuşmaya başladım
İKİ sene önce Londra'da 'Olağan Mucizeler'i sahneliyorduk. Sürekli İngilizce oynadığımız oyunu, haftada bir kez, cumartesi günleri de Türkçe oynuyorduk. Bir gün Türkçe oyunu oynadıktan sonra yine İngilizce oynanan matinedeki oyuna başladık. Oyun benim bir monoloğumla başlıyordu. Oynamaya başladıktan bir süre sonra insanların yüzündeki şaşkınlığı görünce fark ettim ki, Türkçe konuşuyorum. İzleyiciler ne olduğunu bile anlayamadı. Hiç bilmedikleri bir dil... O anda ömrümden kaç yıl gitti bilmiyorum. Bir yutkundum, sonra hiçbir şey olmamış gibi baştan başladım oyuna; tabii bu kez İngilizce..."
Mazhar Alanson (Müzisyen) Fuat'ın gitarının sapı başıma çarpıp kanattı
80'Lİ yılların sonunda, Budak Açıkhava Sineması'nda MFÖ olarak konser veriyorduk. Söylediğimiz şarkının finalinde üçümüz de aynı anda zıplayacaktık ama ya Fuat ya da ben geç kaldık. Fuat'ın gitarının sapı kafama çarptı. Elimi sürdüm, baktım kan var. Hemen hastaneye gittik, dört dikiş atıldı.
Müjdat Gezen (Tiyatrocu) Savaş Dinçel'in palabıyığını yoldum
1969 yılında Savaş Dinçel'le 'Artiz Mektebi' adlı oyunun son gösterisini yapıyorduk. Tiyatroda son oyun şakaları vardır. Savaş, oyun boyunca ortası boş, iki kanatlı bir palabıyık takıyordu. Oyunun sonuna doğru bir kanadını çekip kopardım, yarım bıyıkla kaldı. Savaş da "Müjdat'ta hastalık var, eşitlenmezse rahat edemez" diyerek diğer kanadını çekti, kopardı. Oyunun sonuna kadar izleyiciler de biz de gülerek, eğlenceli bir şekilde devam ettik.
Bennu Yıldırımlar (Tiyatrocu) Şakaya kurban gittik su yerine votka içtik
BAŞAR Sabuncu'nun yönettiği 'Herkes Aynı Bahçede' oyununun bir sahnesinde uşak rolündeki Erol Keskin, likör kadehinde votka dağıtıyordu. Tabii biz, votka yerine su içiyorduk. Erol Keskin, o akşam kadehlere gerçek votka koymuş. Kimse bilmiyordu. Herkes birer birer içmeye başladı. Ben de içtim ama çok keskin geldi. Arkadaki havuza yaklaşıp ağzımdakini boşaltmak istedim ama yapamadım. Erol, cin cin bize bakıyordu. Meğer 1 Nisan şakası yapmış.
İlhan Şeşen (Şarkıcı) Sarhoşlara kendimi hiç ezdirmedim!
YILLAR önce işletmeciliğini de yaptığım bir barda sahne alıyordum. Aşırı derecede alkollü bir bey her dubleden sonra bana laf atıyordu. Ben de cevap veriyordum. Diğer seyirciler verdiğim cevaplara gülüyorlardı. Daha sonra bu sarhoş bey ayağa kalktı, bana doğru geldi ve "Sen kendini çok zeki zannediyorsun değil mi?" dedi. Ben de "Çok zekisin!" dedim. Sarhoş olmasına rağmen kaskatı kesildi ve bir süre sonra da arkadaşlarıyla barı terk etti. Bana hep 'hazırcevap' derler ama sarhoş olup, sahneye laf atanlar çok oluyor. Ben de bunlar karşısında ezilmemeye çalışıyorum.
Sumru Yavrucuk (Tiyatrocu) Kenter'i duyunca elim ayağıma karıştı
HAYATIMDA oynadığım ilk oyunu çorbaya çevirdim. 83'te İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda 'Gılgamış Destanı' adlı oyunda başroldeydim. Oyun başlamadan önce Yıldız Kenter'in izlemeye geldiğini söylediler. Kendisi benden önce aynı oyunda oynamıştı. Heyecanlandım, her yanım titriyordu. Sahneye çıktım ve oyunun bitiminde söylemem gereken repliği en başta söyledim. Karakterlerin isimlerini karıştırdım. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Neyse ki sonra replikler aklıma gelmeye başladı ve başa sara sara oyunu bitirdik. Oyun bittiğinde de kendimi odaya kapatıp bir süre ağladım.
Ali Poyrazoğlu (Tiyatrocu) Kuliste fil sahnede çelenk krizi yaşamıştık
YILLAR önce, 'Aş Bunları Aş' oyunu için Antalya Açıkhava'daydık. Kuliste arkadaşlardan biri bana hangi odada soyunacağımı sordu. "Neden? Şu odada soyunurum" dedim. "O odaya girme" dedi. Ben tekrar niye diye sorunca, "O odada fil var" diye yanıt verdi. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Ne fili yahu!" dedim. Meraktan gidip odanın kapısını araladım. Bir de baktım ki odada gerçekten yavru bir fil var! Meğer, kira ödeyemeyen Rus sirkinin hacizli filiymiş bu. Fili odada bırakıp oyuna geçtik. ZABITA ŞOV YAPTI Oyunun en dramatik sahnesinde bir belediye zabıtası girdi salona. Elinde kocaman bir çelenkle merdivenlerden sahneye çıktı. "Ali Ağabey, bu çelengi Belediye Başkanı gönderdi. Meyhanede arkadaşlar bekliyor, oyun bitene kadar bekleyemeyeceğim. Al emaneti" dedi. Salondaki herkes gülmekten yerlerdeydi.
Berna Laçin (Tiyatrocu) Depreme rağmen oyunu sürdürdük
1994'TE 'Kadınlar da Savaşı Yitirdi'yi oynarken deprem oldu. Talaşlar dökülüyor, dekordaki kitaplık üstüme doğru geliyordu. Seyirciler çığlıklar atınca replikleri yüksek sesle söyledik. Onlar salonu terk etmedi, biz de oyunu bitirdik. İnsan sahnedeyken kendini asker gibi hissediyor. 'Ne olursa olsun oyunu tamamlamalıyım' psikolojisine giriyor.
Derya Baykal (Tiyatrocu) Oyuncak bebeğin kafası kopmuştu
1978'DE 'Bir Ölümün Toplumsal Anatomisi' adlı oyunda oynuyordum. Rol gereği beşikten bebeğimi alıp evi terk ediyordum. Beşikteki oyuncak bebeği kucağıma aldığımda, kafasının koptuğunu ve beşikte kaldığını fark ettim. Diğer oyuncular gülmemek için kendilerini sıkıyordu. Hiç bozuntuya vermeden, eğilip bebeğin kafasını takmıştım.
Yayın tarihi: 8 Eylül 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/08/gny/haber,03CF9469C7454D549DC3220ADBBF9C58.html
Tüm hakları saklıdır.