En çok satan kitaplardan
Şimdi'nin Gücü'nün yazarı Eckhart Tolle'un
Yeni Bir Dünya adlı kitabını okurken, bir yandan da kendimce yorumluyorum. Evet, yeryüzüne belirli bir bilgisayar programıyla geliyoruz. Yani kendimizi seçemiyoruz. Boyumuz, gözümüzün rengi, yüzümüzün şeklinin ne olacağı gibi huyumuz, yeteneklerimiz, zihin kalıplarımız bile soyumuzdan birilerine çekme ilkesine göre daha önce belirlenmiş durumda. İnsanoğlunun evriminin binlerce yıl öncesine gidersek bütün bu kopyalanmanın, yaşanmışlığın bir tortusu var içimizde. Onun için bazen, mesela "Teknoloji çocukları," diyoruz. Çünkü bebekler, dünyaya sıfır kilometrede makineler olarak değil, belirli bir birikim ve potansiyelle geliyor. Makine harekete geçip fişler yerine takıldığında, anlama, ifade etme başladığında çocuğun öğrenme hızına, sonra da belirli bir zekâ birikiminin üstüne ekleyerek her şeyi kavramasına hayret ediyoruz.
İÇİMİZDEKİ YABANCI Tolle kitabında, daha önce sizlerle paylaştığım düşünceyi aktarıyor: "İnsanlığın binlerce senedir etkilendiği her şey (mutluluklar, hüzünler vs) ortak bilinçte kayda geçer. Mutluluk, neşe, keyifle tüketildiği için buharlaşır, ama travmalar, acılar, yaralar, hasar yapar, iz bırakır. Bir kadını ele alırsak insanoğlunun geçmişinde yaşadığı acıların yanı sıra kadınların geçirdiği bütün zorlu dönemlerin, erkekler tarafından bastırılmalarının, uzun zaman eşitsizlik şartlarının izlerini taşır." Hatta insan ülkesinin travmalarını, soyağacındaki kişilerden geçmiş acılarını iç dünyasında biriktirdiği için de bünyesinde bir acılı kişilik, bir 'acı merkezi' taşır. (Yazar buna 'pain bodies' diyor.) İnsanoğlunun hayata devam edebilmek için beslenmek, tehlikeye karşı kendini korumak ve soyunu devam ettirmek için üreme içgüdüleri vardır ya... Nefes almak, kan dolaşımı, sindirim gibi şeyler de nasıl vücudun kendi zekâsıyla otomatik olarak işlerse, acı merkezi de öyle işliyor. Biz onu kurcalayınca değil de içgüdülerimize göre harekete geçiyor. Yani insan biriyle evlendiğinde, onun içindeki acılı kişilikle de evleniyor. Sosyal hayatta da bu kimlikleriyle yaşıyor. Acılı kişilik, içgüdülerimizle, daha çok kendimizi tehlikede veya daha güçsüz hissettiğimizde çıkıp negatif düşüncelere itiyor sanki. Bir örnek: Kadınların hormon değişiklikleri döneminde çok hassas, kırılgan olmaları gibi... Ama farkında olursanız, bu kişiliğe teslim olmazsınız. İlişkilerinizde mızmızlanmalarınızla, öfkenizle insanları bıktırmaz, yanlış kararlar almazsınız. Bir bardağa baktığımızda yarısının boş olduğunu değil de dolu olduğunu görme irademizle o anki ruh halimizi pozitif tercihimizi kullanarak yönlendirebiliriz. Biliyorum etrafımızda, içimizdeki bu acılı kişiliğin çok beslenebileceği pek çok sorun var. Baharın bir neşe, bir hüzün gel - gitleri arasında ise doğa kıpır kıpır... İstanbul'a en yakışan erguvanlar kapladı her yanımızı; mor salkımlar, laleler, menekşeler her yerde. Bugün en ufak moral verecek bir şey varsa umudun peşine takılın, hayal kurun; şükredecek bir şeyler varsa şükredin, içinizdeki o acılı kişiye yüz vermeyin, neşeyi seçin! Hayat çok kısa. Endişelerinizi bugünlük yarına bırakın! Belki de içinizden bir şarkı söylemek veya çimlere uzanıp ıslık çalmak gelebilir. Bahar sarhoşluğu böyle bir şey işte...
Yayın tarihi: 21 Nisan 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/21/ct/haber,F69ECC9082CB40128082C993D4916F51.html
Tüm hakları saklıdır.