Hangi gazeteye baksak, hangi TV'yi açsak, hangi internet sitesine girsek karşımızda manken
Tuğba Özay ...
Elbette ünlü bir mankenin tutuklanması dünyanın neresinde olursa olsun haberdir.
Ama bu tutuklamada haber değeri olan ve olayı daha önemli kılan sadece
Tuğba Özay'ın manken olması değil.
O işin sadece magazin yanı.
Ne yazık ki günlerdir olayın hep bu yanı ön planda.
Oysa
Tuğba Özay tutuklamasının hepimizi ilgilendiren çok önemli bir yanı var:
"Mafya adaleti"... "Bu da nereden çıktı" demeyin.
Türkiye, 80'li yılların başından 90'lı yılların sonuna kadar ağırlıkla
"mafyanın adalet dağıttığı" bir ülke görünümündeydi.
O dönemlerde devlet
"ruhsat" vererek, medya
"övgü" dizerek mafyanın gücüne güç kattı.
Bir telefonla insanların
"kimyası" değişti, sokaklarda mafya tetikçilerinin silahları konuştu, hatta siyasetin yüksek makamlarında banka
"pazarlıkları" yapıldı.
Mafya hayatımızın bir parçasıydı.
Sıradan insanlar adliyelerden çok, adaletin tecellisi için
"mafya" ya başvuruyordu.
Alacağını tahsil etmek isteyenlerden, intikam peşinde koşanlara kadar herkese hizmet veren bir
"mafya" vardı.
Doğrusu
"Devlet ruhsatlı mafya" yı durduracak hiçbir yasal engel de yoktu.
Sonra hayatımıza AB süreci girdi.
Hep ertelenen, hep eleştirilen AB süreci, farkında olmadığımız bir değişime de damgasını vurdu.
Birçok yasa değişti.
Bunlardan biri de ceza yasasıydı.
Rahmetli
Prof. Dr. Sulhi Dönmezer'in başında olduğu komisyonun hazırladığı ceza yasası
"Suç örgütleri" ne yönelik ağır yaptırımlar getirdi.
İşte
Tuğba Özay'ın tutuklanmasına neden olan yasa o dönemin bir ürünü.
Ünlü manken
Tuğba Özay, neyle suçlanıyordu?
Kendisini terk etmeyen sevgilisinden kurtulmak için
"yardım istemek" suçundan.
İlginç değil mi?
İlginç ama bu
"yardım istemek" o kadar da
"masum" değil.
Çünkü yardımı kimden ve neden istediğiniz önemli.
Eskiden Türkiye'de böyle miydi?
Onlarca bu tür suç işleniyor ama yargılanmaların hemen hepsi beraatla sonuçlanıyordu.
Çünkü ceza vermek için yardım isteyen kişinin açık ve net bir şekilde
"şiddet konusunda yardım" istemesi gerekiyordu.
Suç işleme yönündeki irade açıkça dile getirilmeden de amaca ulaşıldığı için
suçlar cezasız kalıyordu.
Yani kanun çetelerin örtülü ve dolaylı
DİL'i karşısında acze düşüyordu.
Böylece '
eşkıya dünyaya hükümdar olmaz' sözü de havada kalıyordu.
Kısacası hukuk düzeninin zaafları ve açıkları eşkıyayı
aklıyordu.
AB uyum sürecinde gerçekleştirilen yasal düzenlemelerle bu tür
tehlikeler de suç olarak düzenlendi.
Ve çetelerin
DİL'i kesildi.
Bunun için çeteden yardım isteyenin ayrıca
"şiddeti istiyor" olması da gerekmiyor.
Sadece
"yardım" talebinin gereği neyse onun bir biçimde yerine getirilmesi yeterli.
İşte uzun yıllar zehirli sarmaşık gibi ucu bir türlü bulunamayan çetelerin yok edilme süreci bu yasa nedeniyle kolaylaştı.
"Yardım istemek" çeteleşme
"tehlike" sinin başlangıcıydı.
Ve olayı tehlike halindeyken önlemek için
"tehlike" suç olmalıydı.
İşte ünlü manken
Tuğba Özay'ı cezaevine sürükleyen serüvenin arkasında hepimizin hayatını yakından ilgilendiren böylesine ince bir ayrıntı yatıyor.
O
"ince ayrıntı" AB süreciyle hayatımıza girdi.
Uzun süredir de yürürlükte.
Bu da bize, artık
çetelere değil, ağır da işlese
yargıya başvurmamız gerektiğini gösteriyor...
Yayın tarihi: 1 Eylül 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/01//haber,14E9AD9810E74942B8B547B4A338AFF2.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.