ARTIK biliyorsunuz. Mesaimin önemli bir bölümünü okurlarımdan gelen telefon ve elektronik postaları yanıtlamak oluşturuyor. İçlerinde öyle ilginç olanlar var ki, iyi bir arşiv çalışmasıyla harika bir kitap olur. İnsanlar özellikle karşılarında bir "muhatap bulmanın" keyfini çıkartıyorlar. Malum, bendeniz asistan kullanmıyorum. Telefonla arayan, karşısında beni buluyor. e-mail gönderen, anında benden yanıtını alıyor. Durum böyle olunca bir-iki televizyon sohbetinin ardından insanlar neredeyse özel sorunları için bile benden yardım talep etmeye başlıyorlar. Sokağındaki çöplerin alınmamasından yakınan mı ararsınız, evi terk eden karısının geri dönmesi için yardım isteyen mi... Münasip bir lisanla "köşemizin sınırlarını" yeniden hatırlatmak zorunda kalıyorum tabii... Geçenlerde aldığım bir okur mesajı ise enteresanlık rekoru kırdı. Bugün pazar. Oturup ciddi ciddi televizyon eleştirisi yazıp, bu sıcakta sizi bunaltmak yerine okurum Burcu S.'nin mesajını sizlerle paylaşayım dedim... "Günaydın sevgili Yüksel Bey. Yazdığınız köşe yazılarını severek okuyorum. Her ne kadar keskin eleştiriler yaptığınız söylense de size yüzde yüz katılan bir Sabah gazetesi okuyucusu olarak bu gece rüyamda sizi gördüğümü belirtmek isterim. Öncelikle şunu söylemekte yarar olduğunu düşünmekteyim. Eminim size gün içinde birçok bayandan hayranlık ve tanışma isteği içeren mail ya da mesajlar geliyordur. Bu mail'imi onlarla karıştırmamanızı içtenlikle sizden rica ediyorum. Rüyamda, içinde 4 tane televizyon ve sayamadığım kadar kumanda olan bir evde yaşıyordunuz. (ki gerçek hayatta da aksinin söz konusu olmasını beklemiyorum) Kafanızı kağıtların içine gömmüş şekilde bir şeyler karalamaya çalışırken ben yanınıza gelip, "Yüksel Beeyy, size bi armağanım vaaar" diyerek yaklaşıyorum ve şöyle bir cevap alıyorum: "Televizyonun önünden çekilir misin lütfen?" Ben yine de buna pek takılmayarak size büyük bir çerçeve içinde Atatürk portresi hediye ediyorum ve gidiyorum. Daha sonra beni yanınıza çağırarak (İşte bu da rüyanın verdiği kolaylıktan olsa gerek. Bir nevi telepati ile anlaşıyoruz çünkü) "Ben seni çok kırdım o gün Burcu, al bu da benim sana hediyem" diyerek büyük bir kavanoz veriyorsunuz. Ben de size gelirken elimde bebek getirmişim. (ki kendisi yüzde yüz gerçekti) Siz de bebeği görünce "E madem bebek var, sen de kaprisli değilsin, biz evlenelim o zaman" diye damdan düşme bir teklifte bulunuyorsunuz ve ben de "Tamam olur o zaman" diyerek bu damdan düşme teklife hayır diyemiyorum. Ama bu kısa süreli mutluluk, annemin kapıdan girip de "Ben senin adına Fansur Morutan'a (dikkat ediniz lütfen, Mansur Forutan değil) söz vermiştim. Bu adamla evlenemezsin" demesiyle son buldu ve ben uyandığımda gülmekten yataktan düşmek üzereydim. Umarım gününüz güzel geçer. Sevgiyle kalın..." NOT: Mesaime neşe katan Burcu'ya teşekkür ediyorum. Ama lütfen bu yazı, gece üstünü örtmeyi unutan diğer okurları cesaretlendirmesin!
Bugünkü Tüm Yazıları
Okurumun rüyasına nasıl girdim?
Yayın tarihi: 26 Ağustos 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/08/26/gny/aytug.html
Tüm hakları saklıdır.